CANLAR43
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Alevi sözcügünün etimolijisi(6)

Aşağa gitmek

Alevi sözcügünün etimolijisi(6) Empty Alevi sözcügünün etimolijisi(6)

Mesaj  canlar43 Paz Ocak 13, 2008 12:49 pm

Bunun kadar önemli bir diğer konu da ilahiyat okullarında konunun programa dahil edilmesidir.

Alevileri Sünnileştirmek Çözüm Yolu Olamaz

Sünni kesimde halk katındaki Alevi karşıtlığı şartlanması, aydın katında başka kılık altında sürmektedir. Onlara göre yalnızca kendi mezhepleri doğrudur. Alevilerin sorunlarının çözümü için Sünnilik kuralları onlar tarafından da kabul edilmelidir.

Bu ilahiyatçı yaklaşımı, Sünniliği Müslümanlık olarak takdim ederek, başka çözümleri dışlamaktadır.

Önemli sorun şudur: Günümüzde Alevilere yardımcı olmak isteyen Sünni ilahiyat çevreleri, misyoner tavrı takınmaktadır. Müslümanlık adı altında Sünnileştirme içeren bu yaklaşıma Aleviler haklı olarak tepki göstermektedir. Sorunun çözümü, Alevileri Sünnileştirmek değildir. Bu çözüm şekli 500 senedir tutmamıştır. “Efendim dinimiz bir, kitabımız, peygamberimiz bir. Aleviler de Sünni sayılır.” “Sünniler de Ali'yi sever ve bu yüzden Alevi sayılır” gibi yaklaşımlar demogojiktir. Sünni kesimden çıkan ve Alevilere iyi niyetle yaklaşmaya çalışan sosyal bilimciler, hâlâ mezhep bağnazlığı içinde, “Alevi köylerine cami yapılsın” (Mehmet Eröz) çözümünü öneriyorlar. Sosyolojik bakınca, Alevilikle Sünniliğin farklı yapılanmalar olduğunu görenler, inançsal olarak mezhep taassubu ile “Alevilik ile Hanefilik birdir” (Türkdoğan) diyerek problemin Alevilikte olduğunu dolaylı olarak ileri sürüyorlar. Günümüzdeki Sünni toplumbilimciler ile Osmanlı'nın ulemasının çözüm yolu aynıdır: Alevi köylerine cami yaptırmak.

Halbuki bu sorun öyle basit değildir ve arkasında koskoca bir tarih vardır. Önce var olanı kabullenmek gerekir. Ancak bundan sonra barış içinde bir arada yaşamak ve birbirimize hoşgörülü olmak gelir.

Bugün sünni kamuoyunun Alevilere sempati duyduğuna inanmak mümkün değildir: Alevilere yönelik kimi pohpohlamalar onların inancına saygıdan değil, Alevilerin politik/sol tercihlerindendir.

Ne yazık ki sol Alevilere dinsizliği, sağ ise Sünniliği önermekte, iki kesim de onların doğal-geleneksel seçimleri olan Alevi mezhebine tahammül etmeyi düşünmemektedir.

Alevi kitle, bu ortamda kendisinin kim olduğunu bile anlayamaz hale getirilmiştir.

Bütün buna karşın, Alevi kesim Sünni çoğunluk içinde kültürel-inançsal bir azınlık olduğunu unutmadan, ortak yaşama alanı yaratmak için çaba göstermelidir.

Köylerde alanın egemeni olan Alevi, şehirlerde alanın azınlığı olduğunu bilirse, daha sağlıklı ilişkiler kuracaktır. Bu bilinç, Sünni vatandaşın çoğunluğunu da Alevileri desteklemeye yönetecektir. Unutmamalıyız ki Alevilerin sorunu, Aleviler kadar Sünnileri de ilgilendirmektedir.

Buluşma Noktası: Alevilerle Sünnileri dinsel anlamda bir noktada buluşturmak mümkündür. O da Ehlibeyt sevgisi ve saygısıdır. Zaten Allah, Kuran'da belirttiği gibi Müslümanlardan ‘Ehlibeyt'i sevmelerinden başka bir şey istemiyor.

Ne yazık ki günümüzün Sünni teologları, Ehlibeyt olgusunu büyük çoğunlukla gizlemeyi sürdürüyorlar. Burada iş, her türlü imkanı olan Sünni kesime düşüyor. Onların aydınları, Alevi Sünni kardeşliğinin yaratılmasında üstlerine düşen görevi, Alevi aydınları kadar yapmıyorlar, bunu da bile bile yapmıyorlar.

Ezberci ve nakilci Sünni ulema, uzun zamandır mezhep taassubunu atamıyor. Tarihi kaynakların ve Kuran'ın tanıklığı görmezden geliniyor. Bin yıl önce kapatılan içtihat kapısı inatla kapalı tutuluyor ve geçmişteki bağnazlık, İslam dininin kuralı gibi kitlelere aktarılıyor.

Türkiye hâlâ Peygamberin yolundan yürüyecek sünni aydınını arıyor.

Kurumların Yeniden Yaratılması

Şehirleşmenin dayattığı şartlar, Aleviliğin modernize edilmesini kaçınılmaz kılmaktadır. 1997'de Kadıköy Cem Vakfı'nda konferansım sırasında sorulan, “Biz Aleviler geçmişte müsahip tutardık, cem kurar, görgü yapardık. Bu şehir şartlarında bunu nasıl yapacağız? Sonra dedeyi nereden bulacağız? Cemevi falan yok. Evlerimiz, Sünnilerle kapı kapıya/ cemi evimizde nasıl yapacağız?”

Bu biçimindeki sorular Alevilerin inaçsal sıkıntılarını ve kaygılarını dile getiriliyordu.

Somutlaştırırsak:

* Alevilerin geçmişteki entelektüel birikimleri yok olmuştur. Dinsel kurumları yoktur. Din büyükleri erimiş gitmiştir. Dedelerin bilgisi son derece yetersizdir.

* Alevi halk ibadet etmek istemekte ama yer bulamamaktadır.

Yapılması gerekenler ise:

* Bir an önce Alevilikle ilgili ciddi araştırmalar üniversite düzeyinde başlatılmalıdır.

* Alevilik üzerine bir akademi kurulmalı, burada hem teorik çalışmalar yapılmalı hem de halka önderlik edecek din adamları –dedeler– yetiştirilmelidir.

Dedelerin okullu ve aydın bir yeni nesil halinde Alevi kitlenin hizmetine verilmesi çok büyük bir ihtiyaçtır. Devlet, dedeleri Alevi yoluna uygun olarak öncelikle ehlibeyt soyundan olanları tercih olarak yetiştirmeli ve sonra da maaşını vererek Alevilerin hizmetine koşmalıdır.

* Şehirlerde, cem töreni modernize edilerek (günümüze uymayan yönleri, özünü bozmadan ayıklanarak) hayata geçirilmelidir. Bu işin nasıl olacağını da aydın Alevi dedeleri ortak bir metinle tespit etmelidir. Bu metin daha sonra her yönüyle eleştirilebilir.

* Alevi halkın ihtiyacına yetecek ölçüde, belli bölgelere cem evleri inşa edilmelidir. Bu konuda finansmanın bir bölümünü devlet sağlamalıdır.

Cemevleri, asla caminin alternatifi değil, ancak benzeridir. Günümüzdeki dedelerin tümü de bu görüştedir.

Aleviliğin geleceğini belirleyecek kurumlar, yine Aleviliğin içinden, onun özüne uygun olarak yeniden yaratılmalıdır. Çünkü, köylerde uygulanan pratik, şehir koşullarında gerçekleştirilememektedir. Eskisinin uygulanamaması, yerine konulacak yeni pratiklerin de bulunamaması, Aleviliğin önemli sorunlarından birisidir.

Bütün bu sorunlar, devletin konuya önyargısız olarak sahip çıkmasıyla ve Alevi Sünni aydınlarının, din adamlarının ve akademisyenlerinin ortak çabalarıyla çözülebilir.

Cumhuriyet de Bakış Açısını Değiştiremedi

Alevilerin “suçlu, günahkar, dinsiz, hatalı” görülmesi, “Aleviliğin “dinsiz, yanlış, haksız” şartlanmasıyla kabul edilmesi, cumhuriyet sürecinde de pek değişmeden yıllarca sürdü gitti.

Bu olguyu en açık biçimde edebiyat eserlerinde izlemekteyiz. Halit Ziya Uşaklıgil'den (Aşkı Memnu) Müsahipzade Celal'e (Mumsöndü) ve Ömer Seyfettin'den (Hikayeler), Yakup Kadri Karaosmanoğlu'na (Nur Baba) kadar geniş bir yelpazede Kızılbaşlık/Alevilik çirkin, kötü, pis, ahlaksız biçimde tasvir edilmiştir.

Bu yaklaşım, edebiyat kitaplarından sözlüklere kadar yansımıştır. Ensest ilişkinin anlamının sözlüklerde kızılbaşlık olarak verilmesi bunun somut örneğidir.

Aynı yaklaşımı aydın geçinen kesimde de şiddetle görüyoruz. 1996'da bir televizyon kanalında bir şovmenin yaptığı Kızılbaş gafı, aslında Sünni çoğunluğun en alttan en üste kadar bu şartlanmanın etkisinde olduğunu gösteren örnek olmuştur.

Din eğitimi alan kesimde bu iftiraya inanmayanların oranı yüksektir. Alevilerde mumsöndü olduğuna inananların oranı imam hatip okullarında yüzde 13'e düşmektedir. Bu durum, toplumumuzun gerçek anlamda bir din eğitimine ihtiyaç duyduğunun göstergesidir.

Günümüzde Sünni toplumun Alevilere bakışı şöyle gruplandırılabilir:

a) İlahiyatçı Yaklaşım: Bu anlayıştakiler günümüzde İslam denilince Sünniliği anlayan Sünni teologlardan ve bu etkinin altında yorum yapan bazı sosyal bilimcilerden oluşuyor. Bunlara göre aslında Aleviler Sünni olmalıdır. Teologlar olarak Ruhi Fığlalı, Abdülkadir Sezgin, Esat Coşan, Y.Nuri Öztürk'ten söz edilebilir. Sosyolog olarak Mehmet Eröz ve Orhan Türkdoğan bu görüştendir.

Alevi toplumu bu tür yaklaşımlardan son derece rahatsız olmakta ve bu değerlendirmeyi kendi kimliğine yapılmış bir saldırı olarak görmektedir. Altında mezhep gayreti bulunan bu yaklaşım Alevi Sünni diyaloğunun yollarını açmak yerine tıkamaktadır.

b) Sünni Tarikatlerin Bakışı: Bunların günümüzde meseleye bakışı da Alevilere Osmanlı bakışından farklı değil. Tarikatçilerin gazetelerine yansıyan Alevi profili sevimsizdir, saldırgandır. Bunlara göre Aleviler dinsizdir, teröristtir.

Bunu açıkça söylemeseler de vermek istedikleri mesaj budur.

Alevilerin dinsiz ve terörist olduğu imajıyla kamuoyu oluşturan Sünni tarikatlerin ileride görüş düzeltmeleri beklenebilir.

c) Akademik Yaklaşım: Bu gruptakiler olaya Sünniliğin haklılığı ve doğruluğu açısından değil toplum bilim ve ekonomik açıdan bakan araştırmacılardan oluşur. Bu bakış açısı laiklikten şiddetle etkilenmiştir. Aralarında önemli yorum ve bakış farkı da bulunan araştırmacılardan bazıları şunlardır: Fuat Köprülü, Besim Atalay, Atilla Özkırımlı, Ahmet Yaşar Ocak, Burhan Oğuz, Çetin Yetkin, İsmet Zeki Eyuboğlu, Faruk Sümer, Niyazi Öktem, Cahit Tanyol, Cavit Sunar, İlhan Başgöz, Oral Çalışlar...

Bu gruptakiler Aleviliğin İslami özünü heterodoksi olarak kabul ederler ama inanç yönü ile, özellikle de pratikleriyle ilgilenmezler. Alevilerin inanç grubu olmaktan öteye geçip laik bir topluluk halinde görünmelerinden yanadırlar.

ç) Eylemci Sol Yaklaşım: Bu görüştekiler, Alevilerin solcu olduğunu, düzenin karşısında olduklarını ve bu sömürü sistemini yıkmak için gerektiğinde silahlı mücadele edebileceklerini ileri sürerler. Bunların Alevilerden beklediği Alevi gençlerini militan olarak kullanmaktır. Kendi ideolojileri gereği dine karşı oldukları için Aleviliğin dinsel boyutuna da şiddetle saldırırlar. Bugün sahipsiz kalan Alevi gençliği için bu yaklaşım ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

d) Sünni Siyasetçilerin Yaklaşımı: Türkiye'deki Alevi kesime Sünni siyasetçiler ancak oy kaygısıyla yaklaşıyorlar. Alevilere seçim öncesinde parlak vaatlerde bulunanlar (Örneğin 1995 Genel Seçimleri ve Alevilere Bütçe'den pay verileceği sözleri...) seçimlerden sonra bu sözlerini kesinlikle unutuyorlar. Sünni çoğunluğun baskısı, siyasetçileri bu konuda geri adım attırıyor.

1997 başlarında ortaya çıkan irtica tartışmalarına bağlı olarak Milli Güvenlik Kurulu'nun getirdiği yaptırımlar üzerine, aşırı sağcı, ırkçı/şeriatçı siyasi anlayış Alevileri hedef aldı. Bunlar, Türkiye'nin Suriye’ye dönüştürülmek istendiğini ileri sürdüler. Hükümetin laiklikle ilgili işlerinin, Suriye'de olduğu gibi Alevilerin eline verilmek istendiğini göstermeye çalıştılar. Bu konuda eski MHP'li, yeni İslamcı BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun açıklamaları vardır.

Türkiye'deki sosyal demokrat/demokratik sol kanat da Alevilerin oylarını almakla birlikte onların sorunlarına sahip çıkmadı. Kendilerini laiklikle sınırlayan bu anlayıştaki partiler, Alevileri övmekle yetinip icraattan kaçtılar.

Böyle olunca Alevilerin siyasal tercihleri de farklılaştı. Öyle ki MHP bile kimi yerlerde Alevilerden oy aldı. Bazı Aleviler, Refah/Fazilet partisi çizgisi ile ilişkiye girerek gizli şeriatçılarla bile işbirliği yaptılar.

1999 yılında yapılan genel seçimlerde bu dağınıklık açıkça ortaya çıktı ve bölünen Alevi oyları etkisini iyice yitirdi. Ayrıca CHP de bu yüzden Meclis dışı kalarak TBMM'nin yasama ve denetim işi darbe yedi.

2002 başlarında ise, Alevi toplumu siyasal bölünmenin zarar getirdiğini yeniden keşfetme sürecindedir. Alevi toplumunun etkili olabilmesi için yeniden sosyal demokrat kanatta yoğunlaşması kaçınılmaz görünmektedir.
canlar43
canlar43
Admin

Mesaj Sayısı : 263
Kayıt tarihi : 04/01/08
Yaş : 50

https://canlar43.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz