Orhan Cekic'in yazı (1)
1 sayfadaki 1 sayfası
Orhan Cekic'in yazı (1)
80. YILINDA BÜYÜK NUTUK
>
> (Söylev)
>
> Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç
>
> T.C. Maltepe Üniversitesi
>
> ****** İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı
>
>
>
>
>
> "Sayın Baylar, sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe malolmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım..."
>
>
>
> Gazi Mustafa Kemal 80 yıl önce, 15 Ekim 1927 Cuma günü toplanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin 2. Büyük Kongresi'nde, Büyük Nutku'nu okumaya başlamıştı.
>
> Gazi CHP'yi 9 Eylül 1923 tarihinde kurmuştu. Kuruluştan sonraki ilk büyük kongre yapılıyordu ama Sivas Kongresinde alınan bir kararla "Anadolu" ile "Rumeli" Müdafaa-i Hukuk Dernekleri birleştirilmiş , böylece verilecek mücadelede bir bütünlük sağlanmıştı. İşte ortaya çıkan bu "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği", ileri yıllarda siyasal bir hareket olarak CHP'nin 1. Büyük Kongresi kabul edilmişti. O nedenle şimdikine "2. Büyük Kongre" denmişti.
>
> 20 Ekim Çarşamba gününe kadar, tam 36 saat 33 dakika süren Gazi'nin bu sunumu, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada beklendiği gibi çok büyük yankılar uyandırmıştı. Cumhuriyet henüz 4 yaşındaydı ama öylesine olağanüstü dönemlerden geçilmişti, öyle dar boğazlar aşılmıştı ki, bunu birinci ağızdan yazıp söylemekte gelecek kuşaklar açısından büyük yarar görmüştü. O nedenle de, uzun zamandan beri hazırlamakta olduğu bu nutku okumak için, Gazi, parti genel kurulunun daha uygun bir ortam olacağına karar vermişti. Böylece orada sadece milletvekillerine ve hükümet üyesi bakanlara hitaben değil, aynı zamanda tüm illerden gelecek CHP delegelerine, parti ileri gelenlerine, bürokraside yer alan üst düzey yöneticilere, komutanlara, kordiplomasiye mensup tüm büyükelçilere hitaben bu uzun konuşmasını yapabilecekti.
>
> Öyle de oldu. TBMM Genel Kurul Salonu sonuna kadar doluydu ve insanlar adeta nefeslerini tutarak 6 gün boyunca Gaziyi dinlemişlerdi.
>
> Kürsüde son derecede şık ve yakışıklı, yaptıklarından müthiş gururlandığı her halinden belli, kimi zaman sesini yükselterek kimi zaman alçaltarak, dost düşman tüm dünyaya sesleniyordu:
>
> "...1919 yılı Mayısı'nın 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş:"
>
> Ülkenin o günlerde içinde bulunduğu durumu tüm çıplaklığıyla anlatıyor, Millî Mücadele günlerinin zor koşullarına değinirken sesi titremeye başlıyor, hele sonlara doğru, bütün bu mücadelenin muzaffer sonucu olan cumhuriyeti Türk Gençliği'ne armağan ettiği bölüme geldiğinde, " Ey Türk Gençliği... " derken artık daha fazla dayanamıyordu.
>
> Ertesi gün İngiliz gazeteleri "Gazi gözyaşlarını tutamadı..."diye manşet attılar. Doğruydu.
>
>
>
>
>
> NUTUK NEDEN ve KİME HİTABEN YAZILDI?
>
>
>
> Gazi, Nutuk'ta Millî Mücadele'yi anlattığı bölümden hemen sonra bu soruyu soruyor ve gene kendisi yanıtlıyordu:
>
> "...Maksadım, inkılabımızın incelenmesinde tarihe kolaylık sağlamaktır. Bütün bu olguların ve olayların cereyanında TBMM ve hükümeti başkanı, Başkomutan ve Cumhurbaşkanı olmaktan çok, teşkilâtımızın Genel Başkanı olarak bu görevi yapmaya kendimi mecbur sayarım."
>
> Parti teşkilatı mensuplarının ve ülkenin dört bir yanından gelmiş delegelerin önünde konuşmasındaki maksat, anlattıklarını onların da ülkenin dört bir yanına anlatmaları, böylece olan biteni tüm yurttaşların kaynağından, yani birinci elden, Gazi'den öğrenmeleriydi.
>
> 1918-1927 arası son dokuz yılda olup bitenlerin hesabını soruyor, hesabını veriyordu. Konuşma tümüyle belgelere dayanıyordu. Metinden birkaç cümle okuyor, yan masadaki kâtibe bir belge uzatıyordu. Bu nedenle, Osmanlıca olan ilk baskı iki cilttir. Birinci cilt Nutkun metnini, ikinci cilt ise belgeleri içerir. Daha sonraki baskılarda da benzer yöntem uygulanacaktı r.
>
> Metin kısmında 192.240 sözcük vardır. Her sayfasında ortalama 360 sözcük bulunan bir baskıda Nutuk 534 sayfa, belgeleri ise 344 sayfa tutmaktadır. Böylece Nutuk iki cilt bir arada 878 sayfalık dev bir eserdir.
>
> Nutuk'ta bulunan toplam belge sayısı ise 308'dir.
>
> Büyük Nutuk, Gazi'nin eseri olan Türkiye Cumhuriyeti'nin eseridir. Her sayfasında, cumhuriyete giden o "uzun ince yol" Gazi'nin ağzından tüm ayrıntısıyla ve bütün dünyaya hitaben anlatılmaktadı r. İşgalciler, Saray, İstanbul Hükümeti, Kuvvacılar, işbirlikçiler, komutanlar, yakın arkadaşları, sonradan yolları ayrılan arkadaşları, dost - düşman herkes bu anlatılanlardan kendilerine bir pay çıkarabilmektedir.
>
> O nedenle, özellikle İngiliz Büyükelçisi ve sefaret mensupları büyük bir merak ve dikkatle dinliyorlardı . Sultan Vahdettin'in İngilizlerle olan gizli temaslarını, Sadrazam Damat Ferit'in aşağılık ilişkilerini ve onursuz politikalarını , İngiliz Severler Derneğini, Anadolu'daki kutsal isyanı bastırmak için Vahdettin'in İngilizlerden aldığı para ve silahla donatıp, Ankara'yı ezmek üzere sevk ettiği Hilafet Ordusu'nu, şimşek bakışlarını kordiplomasinin oturduğu locaya dikmiş, gürül gürül anlatıyordu. Anlattıkça da yan masaya bir belge veriyordu. Oturum sona erdiğinde tüm diplomatların en büyük merakı, "acaba yarın ne anlatacak?" sorusuydu. Özellikle İtalyan diktatörü Mussolini Nutkun İtalyanca'ya çevrilip çevrilmeyeceğini merak ediyor, Büyükelçisinden sık sık bilgi istiyordu.
>
> Gazi Nutuk'ta kurtuluşu gerçeğine uygun sırada, kronolojik bir akışla anlatıyordu. Buna göre, önce Birinci Dünya Savaşı'na son veren Mondros Ateşkes Anlaşması'nın hangi koşullarda ve nasıl imzalandığını, buna nasıl karşı çıktığını, Saray'ın ve İstanbul hükümetlerinin içine düştükleri aciz durumları, ardından gelen işgalleri, işgalcileri, işbirlikçileri, azınlıkların hain faaliyetlerini sayıp döküyordu.
>
> Daha sonra direniş için ilk hazırlıklar ve örgütlenmeleri, buna tepki olarak da Yunan ordusunun Ege'ye çıkarılmasını; işgali göğüslemek adına Kuvva-yı Milliye'nin kuruluşunu, ardından ordunun teşkilatlanması nı; kongreler ve Heyet-i Temsiliye dönemini; bu direnişi kırmak için Vahdettin'in yayınlattığı fetvaları ve buna bağlı olarak Anadolu'nun on dört yerinde çıkarılan iç isyanları; kardeşin kardeşi boğazlayışını, kimi zaman öfkeli, kimi zaman sakin, anlattı, anlattı, anlattı.
>
>
>
>
>
> Daha sonra İnönü Savaşlarını, Sakarya'yı anlattı.
>
> Büyük Taarruza gelince, kürsüdeki duruşu bile değişmişti.
>
> Lozan'ı anlatırken ise artık kürsüye sığmıyordu.
>
> Ardından barış dönemi...ardından cumhuriyet...ardından devrimler...Mutluydu.
>
>
>
> NUTUK'TA ENÇOK ZORLANDIĞI BÖLÜM
>
>
>
> Nutuk'u yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm, en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını hissettiği bölümdü.
>
> Lozan günleriydi.
>
> İsmet Paşa ve Türk Heyeti 17 Kasım 1922 günü Lozan'a hareket etmişti.
>
> İlahi adalet...Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizlere sığınmış, Malaya zırhlısıyla Malta'ya doğru yola çıkmıştı. Sultan kaçıyordu.
>
> Aradan birkaç gün geçmişti. Lozan'da müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu.
>
> Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey, Gazi'nin TBMM'deki başkanlık odasına gelerek O'nu, Refet (Bele) Paşa'nın Etlik'teki bağ evine akşam yemeğine davet etti. Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve şimdi Ankara'da bulunan müşterek arkadaşları Ali Fuat Cebesoy Paşa'nın da (Salacaklı Fuat) bu yemekte bulunması için Gazi'nin onayını aldı.
>
> Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofrada bir araya geldiler.
>
> Hatır sormalar henüz bitmiş, yemek bile daha başlamamıştı ki, Rauf Bey Gazi'ye döndü; "Kemal" dedi, " davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz. Yemeğin yanı sıra seninle baş başa konuşmak istediğimiz bir konu var, bugün seninle o konuyu da konuşmak istiyoruz."
>
> Hisleri O'nu yanıltmazdı. Bozuntuya vermedi." Buyurun, konuşalım !" dedi.
>
> Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:
>
> "Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor..."
>
> Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı, " Neyimden korkuyorlarmış?"deyiverdi.
>
> Rauf Bey konuya doğrudan girdi:
>
> " Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!..."
>
> Gazi donup kalmıştı. Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:
>
> "Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik. Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre 'emaneti sahibine' iade etmenin zamanı geldi."
>
> Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.
>
> "Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?" diye sordu.
>
> Rauf Bey'i dinleyelim:
>
> "Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var. Şimdi o ekmek benim gırtlağımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim rejim sorunum yok. Üstelik, madem sordun, söyleyeyim. Padişah bir islam halifesi, ben de müslümanım. Dinî terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. O makamlar uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakiyet yönetimidir, cumhuriyet değil".
>
>
>
> Gazi'nin yüz hatları gerilmişti. Ev sahibi Refet Paşa'ya döndü;
>
> "Sen ne düşünüyorsun Refet?" diye sordu.
>
> "Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!..." deyip kestirip attı Refet Paşa.
>
> Gazi, masadaki Fuat Paşa'ya, " Senin görüşün Fuat?" diye sordu.
>
> Fuat Paşa Gazi'nin Harbiye'den sınıf, hatta sıra arkadaşıydı. Hukukları daha derindi. St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil sivil liseden Harbiye'ye biraz da geç katılmıştı.
>
> Okul Komutanı Mustafa Kemal'i odasına çağırtmış ve iki genci birbirine tanıştırmıştı:
>
> "Selanikli Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat..."
>
> Ve Fuat'ı sınıfının çavuşu Mustafa Kemal'e emanet etmişti.
>
> Fuat'ın Fransızcası çok iyiydi, Mustafa Kemal'e bu derste çok yardımı oldu. Giderek aralarında uzun yıllar sürecek bir dostluğun köprüleri atıldı ve Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca her haftasonu Fuat'ın Salacak'taki köşküne "evci" çıktı.
>
> (Söylev)
>
> Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç
>
> T.C. Maltepe Üniversitesi
>
> ****** İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı
>
>
>
>
>
> "Sayın Baylar, sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe malolmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım..."
>
>
>
> Gazi Mustafa Kemal 80 yıl önce, 15 Ekim 1927 Cuma günü toplanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin 2. Büyük Kongresi'nde, Büyük Nutku'nu okumaya başlamıştı.
>
> Gazi CHP'yi 9 Eylül 1923 tarihinde kurmuştu. Kuruluştan sonraki ilk büyük kongre yapılıyordu ama Sivas Kongresinde alınan bir kararla "Anadolu" ile "Rumeli" Müdafaa-i Hukuk Dernekleri birleştirilmiş , böylece verilecek mücadelede bir bütünlük sağlanmıştı. İşte ortaya çıkan bu "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği", ileri yıllarda siyasal bir hareket olarak CHP'nin 1. Büyük Kongresi kabul edilmişti. O nedenle şimdikine "2. Büyük Kongre" denmişti.
>
> 20 Ekim Çarşamba gününe kadar, tam 36 saat 33 dakika süren Gazi'nin bu sunumu, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada beklendiği gibi çok büyük yankılar uyandırmıştı. Cumhuriyet henüz 4 yaşındaydı ama öylesine olağanüstü dönemlerden geçilmişti, öyle dar boğazlar aşılmıştı ki, bunu birinci ağızdan yazıp söylemekte gelecek kuşaklar açısından büyük yarar görmüştü. O nedenle de, uzun zamandan beri hazırlamakta olduğu bu nutku okumak için, Gazi, parti genel kurulunun daha uygun bir ortam olacağına karar vermişti. Böylece orada sadece milletvekillerine ve hükümet üyesi bakanlara hitaben değil, aynı zamanda tüm illerden gelecek CHP delegelerine, parti ileri gelenlerine, bürokraside yer alan üst düzey yöneticilere, komutanlara, kordiplomasiye mensup tüm büyükelçilere hitaben bu uzun konuşmasını yapabilecekti.
>
> Öyle de oldu. TBMM Genel Kurul Salonu sonuna kadar doluydu ve insanlar adeta nefeslerini tutarak 6 gün boyunca Gaziyi dinlemişlerdi.
>
> Kürsüde son derecede şık ve yakışıklı, yaptıklarından müthiş gururlandığı her halinden belli, kimi zaman sesini yükselterek kimi zaman alçaltarak, dost düşman tüm dünyaya sesleniyordu:
>
> "...1919 yılı Mayısı'nın 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüş:"
>
> Ülkenin o günlerde içinde bulunduğu durumu tüm çıplaklığıyla anlatıyor, Millî Mücadele günlerinin zor koşullarına değinirken sesi titremeye başlıyor, hele sonlara doğru, bütün bu mücadelenin muzaffer sonucu olan cumhuriyeti Türk Gençliği'ne armağan ettiği bölüme geldiğinde, " Ey Türk Gençliği... " derken artık daha fazla dayanamıyordu.
>
> Ertesi gün İngiliz gazeteleri "Gazi gözyaşlarını tutamadı..."diye manşet attılar. Doğruydu.
>
>
>
>
>
> NUTUK NEDEN ve KİME HİTABEN YAZILDI?
>
>
>
> Gazi, Nutuk'ta Millî Mücadele'yi anlattığı bölümden hemen sonra bu soruyu soruyor ve gene kendisi yanıtlıyordu:
>
> "...Maksadım, inkılabımızın incelenmesinde tarihe kolaylık sağlamaktır. Bütün bu olguların ve olayların cereyanında TBMM ve hükümeti başkanı, Başkomutan ve Cumhurbaşkanı olmaktan çok, teşkilâtımızın Genel Başkanı olarak bu görevi yapmaya kendimi mecbur sayarım."
>
> Parti teşkilatı mensuplarının ve ülkenin dört bir yanından gelmiş delegelerin önünde konuşmasındaki maksat, anlattıklarını onların da ülkenin dört bir yanına anlatmaları, böylece olan biteni tüm yurttaşların kaynağından, yani birinci elden, Gazi'den öğrenmeleriydi.
>
> 1918-1927 arası son dokuz yılda olup bitenlerin hesabını soruyor, hesabını veriyordu. Konuşma tümüyle belgelere dayanıyordu. Metinden birkaç cümle okuyor, yan masadaki kâtibe bir belge uzatıyordu. Bu nedenle, Osmanlıca olan ilk baskı iki cilttir. Birinci cilt Nutkun metnini, ikinci cilt ise belgeleri içerir. Daha sonraki baskılarda da benzer yöntem uygulanacaktı r.
>
> Metin kısmında 192.240 sözcük vardır. Her sayfasında ortalama 360 sözcük bulunan bir baskıda Nutuk 534 sayfa, belgeleri ise 344 sayfa tutmaktadır. Böylece Nutuk iki cilt bir arada 878 sayfalık dev bir eserdir.
>
> Nutuk'ta bulunan toplam belge sayısı ise 308'dir.
>
> Büyük Nutuk, Gazi'nin eseri olan Türkiye Cumhuriyeti'nin eseridir. Her sayfasında, cumhuriyete giden o "uzun ince yol" Gazi'nin ağzından tüm ayrıntısıyla ve bütün dünyaya hitaben anlatılmaktadı r. İşgalciler, Saray, İstanbul Hükümeti, Kuvvacılar, işbirlikçiler, komutanlar, yakın arkadaşları, sonradan yolları ayrılan arkadaşları, dost - düşman herkes bu anlatılanlardan kendilerine bir pay çıkarabilmektedir.
>
> O nedenle, özellikle İngiliz Büyükelçisi ve sefaret mensupları büyük bir merak ve dikkatle dinliyorlardı . Sultan Vahdettin'in İngilizlerle olan gizli temaslarını, Sadrazam Damat Ferit'in aşağılık ilişkilerini ve onursuz politikalarını , İngiliz Severler Derneğini, Anadolu'daki kutsal isyanı bastırmak için Vahdettin'in İngilizlerden aldığı para ve silahla donatıp, Ankara'yı ezmek üzere sevk ettiği Hilafet Ordusu'nu, şimşek bakışlarını kordiplomasinin oturduğu locaya dikmiş, gürül gürül anlatıyordu. Anlattıkça da yan masaya bir belge veriyordu. Oturum sona erdiğinde tüm diplomatların en büyük merakı, "acaba yarın ne anlatacak?" sorusuydu. Özellikle İtalyan diktatörü Mussolini Nutkun İtalyanca'ya çevrilip çevrilmeyeceğini merak ediyor, Büyükelçisinden sık sık bilgi istiyordu.
>
> Gazi Nutuk'ta kurtuluşu gerçeğine uygun sırada, kronolojik bir akışla anlatıyordu. Buna göre, önce Birinci Dünya Savaşı'na son veren Mondros Ateşkes Anlaşması'nın hangi koşullarda ve nasıl imzalandığını, buna nasıl karşı çıktığını, Saray'ın ve İstanbul hükümetlerinin içine düştükleri aciz durumları, ardından gelen işgalleri, işgalcileri, işbirlikçileri, azınlıkların hain faaliyetlerini sayıp döküyordu.
>
> Daha sonra direniş için ilk hazırlıklar ve örgütlenmeleri, buna tepki olarak da Yunan ordusunun Ege'ye çıkarılmasını; işgali göğüslemek adına Kuvva-yı Milliye'nin kuruluşunu, ardından ordunun teşkilatlanması nı; kongreler ve Heyet-i Temsiliye dönemini; bu direnişi kırmak için Vahdettin'in yayınlattığı fetvaları ve buna bağlı olarak Anadolu'nun on dört yerinde çıkarılan iç isyanları; kardeşin kardeşi boğazlayışını, kimi zaman öfkeli, kimi zaman sakin, anlattı, anlattı, anlattı.
>
>
>
>
>
> Daha sonra İnönü Savaşlarını, Sakarya'yı anlattı.
>
> Büyük Taarruza gelince, kürsüdeki duruşu bile değişmişti.
>
> Lozan'ı anlatırken ise artık kürsüye sığmıyordu.
>
> Ardından barış dönemi...ardından cumhuriyet...ardından devrimler...Mutluydu.
>
>
>
> NUTUK'TA ENÇOK ZORLANDIĞI BÖLÜM
>
>
>
> Nutuk'u yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm, en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını hissettiği bölümdü.
>
> Lozan günleriydi.
>
> İsmet Paşa ve Türk Heyeti 17 Kasım 1922 günü Lozan'a hareket etmişti.
>
> İlahi adalet...Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizlere sığınmış, Malaya zırhlısıyla Malta'ya doğru yola çıkmıştı. Sultan kaçıyordu.
>
> Aradan birkaç gün geçmişti. Lozan'da müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu.
>
> Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey, Gazi'nin TBMM'deki başkanlık odasına gelerek O'nu, Refet (Bele) Paşa'nın Etlik'teki bağ evine akşam yemeğine davet etti. Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve şimdi Ankara'da bulunan müşterek arkadaşları Ali Fuat Cebesoy Paşa'nın da (Salacaklı Fuat) bu yemekte bulunması için Gazi'nin onayını aldı.
>
> Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofrada bir araya geldiler.
>
> Hatır sormalar henüz bitmiş, yemek bile daha başlamamıştı ki, Rauf Bey Gazi'ye döndü; "Kemal" dedi, " davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz. Yemeğin yanı sıra seninle baş başa konuşmak istediğimiz bir konu var, bugün seninle o konuyu da konuşmak istiyoruz."
>
> Hisleri O'nu yanıltmazdı. Bozuntuya vermedi." Buyurun, konuşalım !" dedi.
>
> Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:
>
> "Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor..."
>
> Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı, " Neyimden korkuyorlarmış?"deyiverdi.
>
> Rauf Bey konuya doğrudan girdi:
>
> " Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!..."
>
> Gazi donup kalmıştı. Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:
>
> "Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik. Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre 'emaneti sahibine' iade etmenin zamanı geldi."
>
> Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.
>
> "Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?" diye sordu.
>
> Rauf Bey'i dinleyelim:
>
> "Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var. Şimdi o ekmek benim gırtlağımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim rejim sorunum yok. Üstelik, madem sordun, söyleyeyim. Padişah bir islam halifesi, ben de müslümanım. Dinî terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. O makamlar uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil. Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakiyet yönetimidir, cumhuriyet değil".
>
>
>
> Gazi'nin yüz hatları gerilmişti. Ev sahibi Refet Paşa'ya döndü;
>
> "Sen ne düşünüyorsun Refet?" diye sordu.
>
> "Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!..." deyip kestirip attı Refet Paşa.
>
> Gazi, masadaki Fuat Paşa'ya, " Senin görüşün Fuat?" diye sordu.
>
> Fuat Paşa Gazi'nin Harbiye'den sınıf, hatta sıra arkadaşıydı. Hukukları daha derindi. St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil sivil liseden Harbiye'ye biraz da geç katılmıştı.
>
> Okul Komutanı Mustafa Kemal'i odasına çağırtmış ve iki genci birbirine tanıştırmıştı:
>
> "Selanikli Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat..."
>
> Ve Fuat'ı sınıfının çavuşu Mustafa Kemal'e emanet etmişti.
>
> Fuat'ın Fransızcası çok iyiydi, Mustafa Kemal'e bu derste çok yardımı oldu. Giderek aralarında uzun yıllar sürecek bir dostluğun köprüleri atıldı ve Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca her haftasonu Fuat'ın Salacak'taki köşküne "evci" çıktı.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz