CANLAR43
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Alevi sözcügünün etimolijisi(3)

Aşağa gitmek

Alevi sözcügünün etimolijisi(3) Empty Alevi sözcügünün etimolijisi(3)

Mesaj  canlar43 Paz Ocak 13, 2008 12:46 pm

Görüldüğü gibi bu saygı duruşu, İslam dünyasında mazlumluğu temsil eden, fikri temsil eden, muhalefeti temsil eden kişiler adına yapılmaktadır.

Bu durum, Alevi fikriyatında temeldir.

Gel gör ki, Aleviliği geleneksel yolundan çıkartmak için, “bilimcilik” yapar görünerek Alevi uluları karalanmış, kötülenmiş, bunların yerine başka isimler geçirilmeye çalışılmıştır. Kendisini Alevi gösterenlerin yaptığı bu saptırma, sıradan insanın kafasını karıştırmıştır. Şu iddia bu saptırmaların örneklerinden birisidir: “Türkmen ereni Sarı Saltık ile Kürt düşünürü Şehabettin Suhraverdi Maktul'ün çabaları ve öğretileridir Aleviliğin temel taşları. (Nejat Birdoğan, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, s. 9”

Biraz tarih bilenler buradaki çarpıtmaları derhal anlar: Alevilikte Sarı Saltık, Türkleri ilgilendiren bir erendir o kadar. Onun, 13. yüzyılda yaşadığını, Hacı Bektaş Veli'nin öğrencisi olduğunu biliyoruz. Bu kişi nasıl olur da Aleviliğin temel taşı sayılır?

Suhreverdi Maktul ise bir düşünce şehididir ve İslam dünyasında aydınlanmacılığın önderlerinden birisidir. Bu düşünür Alevilik için felsefi anlamda dolaylı bir kaynak sayılabilir. Onun temel taş olma gibi bir konumu yoktur. Çünkü, Suhreverdi Maktul, 1191 yılında şehit edilmiştir. Bu tarihte Alevilik çoktan oluşmuş, bütün İslam dünyasına yayılmıştı.

Suhreverdi'nin Kürt olduğu iddiası ise hiçbir belgeye dayanmaz. Yazarın bu görüşü, 1990'lar Türkiyesinde popülerlik kazanan Kürtçülüğe kanıt yaratma, Kürt milliyetçilerine şirin gözükme arzusundan kaynaklanmış olsa gerekir. Suhraverdi ile ilgili en temel kaynakardan birisi olan İslam Ansiklopedisi (Maddeyi yazan: S. Van Den Bergh), Suhraverdi için, “Ailesi, çocukluk ve ilk tahsil hayatı hakkında bilgi yoktur (Cilt 11, s.89) diyor. Peki nasıl oluyor da bu kişi bir anda Kürt yapılarak Aleviliğin temel taşı haline getiriliyor?

Bugün Alevi toplumu işte böyle şaşırtmacalar, çarpıtmalar arasında gerçek Aleviliği bulmaya çalışmaktadır.

Alevi Fikrini Yaratan Okullar

Alevi fikriyatının oluşmasında temel olan okul, Irak'taki Kufe okuludur. Gerçi Kufe halkı Hazreti Ali de dahil Ehlibeyt ailesine ikide bir ihanet etmiştir ama İslam içinde egemen kesime direnme fikri, Kufe'de yeşermiş ve hemen Mısır'a sıçramıştır. Mısır halkının çoğunluğu başlangıçta Alevi iken zamanla bu durum tersine dönmüştür.

Kufe kaynaklı isyanlar, gerek Emeviler döneminde gerek Abbasiler çağında sürekli olarak görülmektedir. Buradaki Aleviler, 683'ten itibaren Tevvebin hareketini yaratarak Emevi devletini büyük sarsıntılar yaratmışlardır.

Üstüne üstlük burası Hazreti Ali'nin başkenti olarak, muhalefet merkezi kimliğini de kazanmıştır.

Kufe'de kullanılan Kuran'ın da Osman kuranına uymaması, bu muhalefet hareketinin bir yansıması olmuştur.

İkinci büyük okul ise Horasan bölgesi ve Meşhed'dir.

Meşhed, Alevilerin 12 İmam diye kabul ettiği imamlardan sekizincisi olan İmam Rıza'nın makamıdır.

Emeviler döneminde büyük baskılar gören Ehlibeyt üyeleri, kendilerini ya Kufe'ye ya da Farslıların ve Türklerin bulunduğu bölgeye doğru yönlendirmişlerdir. Kufe'nin Arap yönetim merkezine yakınlığı ve sıkı kontrolü, burayı barınma alanı olmaktan çıkartınca, Ehlibeyt doğuya yönelmiş ve Horasan, hatta Türkmenistan topraklarında yaşama alanı aramışlardır.

Bu yüzden daha sonraki yüzyıllarda Türklerin arasında Ehlibeyt soyundan aileler görülmeye başlanmıştır. İmam Rıza da fikrini yayabilmek için Türklerin arasına doğru gitmiş ve Meşhed'de Hakk’a yürümüştür.

Horasan'ın ikinci özelliği ise, Horasan Erenleri'ne kaynaklık etmesidir. Türkler, Horasan bölgesinde Ehlibeyt fikriyatı ile karşılaşmışlar ve bundan etkilenmişlerdir. Horasan merkezli okulun yeri Meşhed olmuş, burada ders görüp Aleviliği benimseyen Türk önderleri, Batı'ya doğru gitmişler ve Anadolu'da da Horasan erenleri olarak kabul edilmişlerdir.

Horasan'a kutsallık katan, İmam Rıza'dır.

Horasan Türklerin ve Farslıların ortak mekanı olarak Arap emperyalizmine direnişin de oluştuğu bir alandır.

Burası, aynı zamanda Arap emperyalizminin doğudaki en önemli merkezinin (Örneğin Merv) bulunduğu bir bölgedir.

Araplar İran'ı, Türkmenistan ve Türkistan'ı yağmalamak için burada üstlenmişlerdir.

Buna karşın Türk ve Fars halkları birleşerek Arap muhalefeti ile ciddi bir güç oluşturdular ve 750 yılında Emevi devletini bu güçler yıktılar. Eba Müslim'in de Horasanlı olduğu düşünülürse, buradan gelen insanların “eren/evliya” kabul edilmelerindeki anlam daha da aydınlanır.

Horasan'la birlikte anılan diğer bir Alevi okulu da İran'ın Kum Kenti'nde gelişmiştir. Kum Kenti, İmam Rıza'nın kızkardeşi Hazreti Masume'nin yattığı makamdır. Kent bu yüzden Aleviler tarafından tıpkı Meşhed gibi kutsal kabul edilmiştir.

Kum Kenti bugün de Şia'nın temel okullarının bulunduğu bir merkezdir. İran İslam devrimini kuran ideoloji de bu kentte oluşturulmuş, sonra ülkeye yayılmıştır.

Aleviliğin en son büyük okulu ise Erdebil'de ortaya çıkmıştır. Şeyh Safiyüddin isimli bir alimin burada oluşturduğu okul 15. Yüzyılın bitiminde İran'da büyük bir Alevi devletinin doğmasına yol açmıştır. Anadolu'yu etkileyen asıl okul işte Hazar'ın güneyindeki Türk kenti Erdebil'de ortaya çıkan bu okul olmuştur.

Baba, Ana-Baba Alevi Olmazsa Kuralı

Muhalif olduğu için ezilen Aleviler, kırsal alana kaçarak yaşama olanağı buluyorlardı. Kırda, kendi içinde bütün ama dışa kapalı bir hayat tarzı geliştiren Aleviler arasında ekonomik farklılaşma fazla derinleşemedi. Çünkü onlar göçebelik ve köylülük grubunun alt basamaklarında yaşadılar (Reaya yığını). Yoksulluklarını kardeşlik düzeni ile aştılar. İçeride sıkı bir disiplin kurdular. Osmanlı sistemine yakalanmamak için aralarına başkasını almadılar. Böylece anası-babası bilinmeyenler, yani mezhep kimliği belli olmayanlar Alevilerin arasına giremedi. Bu durum yüzyıllar boyunca sürünce bir kural haline geldi. Sonuçta da Alevilik ana babadan gelen bir kabul haline dönüştü ve bu bir inanç kuralı oldu. Geçmişte bu yoktu.

Kısacası, bir kişinin Alevi olabilmesi için anasının babasının alevi olması şartı, siyasal/sosyal baskıdan doğmuş yapay bir durumdu.

Aleviler üzerindeki yok edici baskı kalkınca bu kuralın da değişmesi gerekiyordu. Ne yazık ki siyasal kural giderek bir mezhep kuralı haline geldiğinden bunu yok etmek hâlâ mümkün gözükmüyor. Doğrusu, kendisini Alevi gibi gören herkesin Alevi olabileceğidir.

Bütün bu sıkı disiplin, Büyük toplum'a (Sünni Osmanlı Toplumu) bir karşı duruşu ifade ediyordu. Böylece kendi içinde uyumlu olan köy Aleviliği, savunma mekanizmalarının çalışması üzerine yerleşti ve “tepkici-retçi –ama kendi içinde gelenekçi– toplum psikolojisi ile yaşamını sürdürdü.

Devletin takibi sürdü gitti. 1826'da Yeniçeri Ordusu'nun kaldırılmasından sonra yeni bir kırım dalgası oluştu ve önde gelen pekçok dede ile dedebaba asıldı. Hacıbektaş'ta postta oturan ve devletten icazeti bulunan Hamdullah Çelebi bile Amasya'ya sürgüne gönderildi. Hacıbektaş Dergahı'ndaki Alevi kaynaklar yok edildi. Hamdullah Çelebi'nin Amasya'ya götürdüğü kitaplar da yandı(!)

canlar43
canlar43
Admin

Mesaj Sayısı : 263
Kayıt tarihi : 04/01/08
Yaş : 50

https://canlar43.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz