Alevi sözcügünün etimolijisi(4)
1 sayfadaki 1 sayfası
Alevi sözcügünün etimolijisi(4)
Alevi Sünni Evliliği
Günümüzde tartışılan konulardan birisi de Alevi ile Sünni'nin evlenip evlenemeyeceğidir.
Bu konudaki olumsuz önyargı, diğerleri gibi geçmişte oluşmuştur. Osmanlı Devleti'nin iki halk kesimini birbirine düşürmek için devlet kanalıyla uydurduğu yalan, Türk toplumunun sosyal hayatına büyük darbe vurmuştur. Devletin oyununa gelen Sünniler Alevileri dinsiz, ahlaksız görmeye başladılar ve onlardan uzaklaştılar. Aleviler de onlara Yezit dedi ve horladı. Böylece kız alıp verme bitti. Aleviler, kızlarını Sünnilere verirlerse Alevi olduklarının anlaşılacağını biliyorlardı. Bu yüzden Alevi-Sünni evliliğini de mezhebe aykırı gibi görmeye başladılar. Evliliği engelleyen siyasal nedenler böylece dinselleşti.
Cumhuriyet kurulup eğitim yaygınlaştıktan sonra Aleviler, Sünnilerden kız almaya başladılar. Bu konuda Alevi kesimin duyduğu hiçbir rahatsızlık yoktur.
Gel gör ki Aleviler, Sünni aileye kız vermek niyetinde değiller. Bu tür evlilikler az ve ailelerin isteği dışında olan evlilikler.
Günümüzde bu evliliklerin yaygınlaşmasının önünde bazı engeller var:
Birincisi, Sünni kesimde, Aleviler için varolan olumsuz önyargı. Bir Alevi kızının Alevileri dinsiz, ahlaksız, pis sayan Sünni aileye gelin gitmesi, orada zamanla ciddi bir sorun yaşanacağını gösterir.
İkincisi, kız alacak ailenin düşünce ve demokrasi anlayışı... Alevi kızları, nisbeten daha özgür bir ortamda yetişmektedir. Bu kızların gittikleri evlerde baskı altına alınması da ortaya problemler çıkartır. Alevi kızı alacak ailenin, öncelikle Alevi gerçeğini kabul etmesi ve önyargılarından kurtulması gerekiyor. Kısacası, sosyal ve kültürel ortam uygun olursa bu tür evliliklerde bir kusur yoktur.
Anlaşılacağı gibi, günümüzde Alevi-Sünni evliliğinin önündeki sorun dinsel değildir, psikolojik, sosyolojik ve demokratik bir sorundur. Bu sorun da toplumun eğitilmesi ve demokratik eğitimin yaygınlaştırılması ile aşılabilir.
Cumhuriyeti Selamlama
Aleviler, Cumhuriyeti coşkuyla selamladılar. Çünkü, cumhuriyetle birlikte Osmanlı'nın Alevilere yönelik açık zulüm-kırım politikası sona ermişti. Bu sonucu yaratan Mustafa Kemal, Aleviler arasında neredeyse Mehdi-yi Sahibzaman olarak görüldü. Dinin toplumu tek yönlü şekillendirmesinin önüne geçilmesini de Aleviler saygıyla karşıladılar.
Cumhuriyet yönetimi, toplumu genel anlamda modernleştirecek uygulamaları yürürlüğe korken dergah, tekke ve zaviyeleri de kapattı. 1925 yılındaki bu yasaklama ile şeyhlik, dedelik, babalık, dervişlik, seyyitlik kaldırıldı. Böylece, Aleviler’in ve Bektaşilerin geleneksel eğitim kuruluşlarının kapısına kilit vurulmuş oldu. Halbuki sivil kuruluş olan Alevi-Bektaşi dergah ve tekkeleri, dönemlerinin sosyaloji-teoloji üniversiteleri gibiydiler.
Alevilerin cumhuriyetle birlikte nefes almaları sağlanmıştı ama toplumun laikleştirilmesi uğruna Alevi ibadetleri de sıkı takibe alınmıştı. Aleviler, cumhuriyet döneminde de aynen Osmanlı döneminde olduğu gibi 1990'lara kadar cemlerini gizli yapıyorlardı. Cemevlerinin bulunduğu bölgelere gözcüler (çavuşlar) dikiyorlar ve bir baskından korunmaya uğraşıyorlardı.
Gözcü dikmek de Osmanlı devletinin baskısından kaynaklanmış ve zamanla bir cem kuralı haline gelmiştir. Bu kural ile bir kişinin Alevi olabilmesi için ana-babasının da Alevi olması kuralı aynı süreç içinde oluşmuştur.
Tekke ve dergahların kapatılması, Alevi cemlerinin jandarma takibine alınması, –Saz çalmak bile yasaktı. Ali Ekber Çiçek, bağlamasını, 1950'lerde bir köyden bir köye döşeklerin arasına saklayarak kağnıyla götürdüğünü anlatmıştır.– dedelerin görevlerini yapamaz hale getirilmesi, geleneksel Aleviliğin çökmesine yol açtı.
Ekonomik Farklılaşma
Geleneksel Aleviliğin çökmesine yol açan en önemli etkenlerden birisi de kırlarda artan nüfus sonucu şehirlere akındır. Kentlerdeki sanayileşmeyle birlikte kır yoksulu Aleviler büyük şehirlere aktılar. Köyler boşaldı ve bu süreç hâlâ sürüyor. Bu arada şehirlerin çevresinde Alevi gettoları oluştu. 1950'lerde hızlanan şehirlere göç olayı, köy Aleviliğini aşındırırken “Şehir Aleviliği” dediğimiz bir yeni durum yarattı.
Şehirdeki Aleviler zaman içinde ekonomik yönden farklılaştılar. Alevi kesim içinden ticarete atılıp iyi para kazanan ve işi sanayiciliğe ulaştıran insanlar çıktılar. Bugün şehirlere baktığımızda Aleviler üç ana grupta ayrışmış görüyoruz:
1- Sanayici ve tüccar kesimi
2- Esnaf kesimi
3- İşçi-memur kesimi
Sanayici, tüccar ve esnaf kesimi, şehirlere entegrasyondan yana tavır takınıyor. Bunların Sünnilerle uzlaşma arayan çabaları dikkat çekiyor. Ve bu kesim, İslam dininin temel ilkelerine vurgu yaparken pratike önem vermemek gerektiğini dolaylı olarak ifade ediyor. Bu yaklaşımın altında ticari kaygılar olduğu açıkça görülüyor.
İşçi, memur gibi dar gelirli gruptan Aleviler ise gelenekselliğe daha fazla vurgu yapıyor. Bunlar, Aleviliğin ayrı bir inanç anlayışı olarak yeniden yapılanmasını istiyorlar. Bunlar kendilerini Müslüman görüyorlar. Öte yandan bu gruptan Sünni kesime yönelik dinsel eleştiriler geliyor. Sünnilik eleştirilirken genelde İslam'a yönelik eleştiriler de ortaya çıkabiliyor.
Alevilik adına yapılan çalışmalara, Alevilerin ekonomik farklılaşması, zaman zaman ciddi engeller oluşturuyor. Alevi parçalanmışlığı bu yüzden aşılamıyor...
Siyasal Farklılaşma
“Yol bir, sürek bin bir” –Alevi deyimi–
Şehirlerde yoğunlaşan Aleviler, kentlerdeki siyasal parçalanmışlıktan etkilendiler. Geçmişte, Ocaklara ayrılmak yüzünden fiili bir bölünmüşlük yaşayan Aleviler, modern dönemde bu parçalanmışlığı gelenek baskısı kalkınca şiddetle canlandırdılar. Bugünkü ayrışmada “Yol bir, sürek binbir” anlayışının izlerini görmek de mümkündür.
Solla Yolculuk
Aleviler, tek parti döneminde umduklarını bulamayınca 1950'lerde DP'ye yüklendiler ama bu partinin Sünniliğe sıkı vurgu yapması üzerine CHP'ye ve 1960'lardan itibaren de sola yöneldiler. Sol, Türkiye'de halkla ilişki kurmada Alevi edebiyatını ve yaşayan halk ozanlarını kullandı. Alevilerin geleneksel muhalefet tavırları ve tepkicilikleri, solun hedefi ile uyuşum içinde görünüyordu. Bu yüzden, dinsel yönü gizlenmiş, siyasal yönü öne çıkartılmış bir Alevilik anlayışı filizlenmeye başlandı. 1960'ların ortasından başlamak üzere Türkiye solu, Aleviliğin kavramlarını ve terimlerini, bir cemaate özgü olmaktan çıkartıp genelleştiriyor, ulusallaştırıyordu. Sınıflaşmanın anlatımına ve propagandasının yapılmasına buradan ciddi göndermeler yapılıyordu.
Devlet bu durum karşısında, geçmişte din sapkını saydığı Alevileri bundan sonra düzen sapkını olarak görmeye başladı ve Türkiye için tehlikeli üç K'dan biri ilan etti (Komünizm, Kürtçülük, Kızılbaşlık). Bu dışlama, Alevileri kullanmak isteyenleri haklı çıkardı ve modern dönemlerin muhalefetiyle Alevilik birleştirilmek istendi. İşçi sınıfı ile Alevilik bir görülmeye başlandı.
Öze Yolculuk
Buna tam ters yönde cevap geldi peşinden. Geleneksel Alevilikte dinsel ağırlık ortadayken Aleviliği, laikliği kullanarak ve sosyalizmi araç yaparak dinsizleştirmeye taban tepki gösterdi.
İşte 1980'lerin sonunda görülen Alevi kimliğine dönüşün altında gerçekte bu istismarın yarattığı bir ciddi tepki de bulunmaktadır.
Diğer etkilere gelince elbette küreselleşmenin ve iletişim ağının yaygınlaşmasının Alevileri öze döndürmede önemli etkisi oldu. İki kutuplu dünyanın tekilciliğe yönelmesi ve çatışma ortamanın zayıflaması da Alevilere küresel bakmanın zararsızlığını gösterdi. Sovyetlerin girdiği çözülüş süreci ile Alevilerin öze dönüş sürecinin çakışması anlamlıdır.
Öze dönüşte, Alevilerin şehirlerde yoğunlaşmaları ve cemaat olduklarının farkına varmaları da etkili oldu. Üstüne üstlük, 1980'lerde irticaya ödün verilmiş, Osmanlı dönemindeki sloganlar ortalığı kaplamıştı. Aleviler ister istemez kendi dinsel yapılarına dönerek bu gelişmelere karşı ortak cemaat tepkisini göstermek zaruretini duymuşlardı. Öte yandan şehirlerdeki Aleviler yavaş yavaş dinsiz bir yaşamın insanları mutsuz ettiğini görmüşlerdi. Toplumsal çarpıklığın günahı, onların çocuklarına ödettirilmişti çünkü. Artık Aleviler şehirlerdeki ekonomik değerlerden yararlanmak ve Sünniler kadar iyi yaşamak istiyorlardı. Bunu da kendilerine dönüşü ortaklaşa yaratarak başaracaklarına inanıyorlardı.
Bu oluşumu, 1989 yılında Türkiye'de aydınların, sanatçıların, bilim adamlarının imzaladığı Alevilik Bildirgesi dile getirdi. Almanya'daki Hamburg Alevi Derneği ile tarafımızdan ortaklaşa hazırlanan bu bildirgede, “Türkiye'de Alevi denilen milyonlarca insan yaşıyor.” denilerek, Alevi gerçeği ilk kez kamuoyuna bir bildirge ile açıklanıyordu. (İlgili bölümüne bakınız.)
Böylece, Alevi alt kimliği, Sünni üst kimliğine karşı artık “Ben de varım” diyordu.
Ama bu “Ben de varım”ın ispatı olan Alevi sivil örgütleri, siyasal parçalanmışlıktan beslenerek oluştular. Şimdi biraz daha belirgin olan bu oluşumlar beş grupta toplanabilir:
1- Aleviliğin dinsel yönünü dışlayıp onun siyasal yönünü öne çeken ve bir ideolojiye indirgeyen anlayış: Aleviliği, “Alevilik din dışıdır, Alevilik İslam Dışıdır, Alevilik ayrı bir dindir, Alevilik kültürdür, Alevilik yaşam biçimidir” türünden açıklamalarla dinin dışına taşıyan bu anlayış en somut olarak Pir Sultan Abdal Derneği'nde görülüyor. Burada, sosyalizmin yerine oturtmak için Aleviliği dinsizleştirmek gerektiğine inananlar, laikliği dinsizlik olarak görüp laiklik adına Aleviliğin dinsel özünü kabullenemeyenler, Sünniliğin tarihsel baskısına karşı tepkisini, Aleviliği İslam alanının dışına taşıyarak vurgulamak isteyenler bir araya gelmiştir. Aleviliğe, geniş kitlenin inanç alanı olarak değil de siyasal-sosyal eylem alanı olarak bakan bu anlayış, dar bir kadronun kontrolündedir. Kitlenin uğradığı haksızlıklara tepki göstererek sempati kazanmaya çalışan bu anlayış, İslam'a ve Aleviliğin bu boyutuna yaptığı saldırı yüzünden taban tarafından dışlanmaktadır.
2- Aleviliği sadece bir İslam mezhebi olarak görüp onun sosyoekonomik yönünü ve muhalif geçmişini dikkate almayan anlayış: Cem Vakfı gibi...
Bu anlayış, kentlerde Sünnilerle bir arada yaşamak isteyen Alevi üst tabakasının duygularına tercüman olmaktadır. Esnafın da ilgi odağıdır.
3- Aleviliği İslam için bir mezhep olarak görmekle birlikte onun tarihini, geçmişteki konumunu, siyasal-sosyal boyutunu da dikkate alan yaklaşım: Bu anlayış Alevi aydınlarının çoğunluğunun yaklaşımıdır. Giderek daha fazla taraftar bulmaktadır.
4- Alevilik ile İran Şiiliğini aynı sayan anlayış: Bunlar, Anadolu Alevileri arasında taban bulamayan Çorum, İstanbul, İzmir gibi kentlerde çok az yandaş sağlamış bir anlayışı temsil ederler.
5- Aleviliği Kürt uygarlığının ürünü göstermeye çabalayan Kürt elitlerinin oluşturduğu etnik kaygılardan doğan bir gruptur ki Türkiye'de tabanı yoktur ve daha çok yurt dışında yaygındır.
Yurt Dışındaki Yapılanma
Bugün Avrupa'da üç buçuk milyon dolayında Türk nüfusu bulunmaktadır. Bunun en az bir milyonunun Alevi olduğu tahmin ediliyor. Avrupadaki Aleviler genelde Aleviliği bir İslam mezhebi olarak görüp onun tarihten gelen muhalif yönüne vurgu yapmak eğilimindedirler. Yurt dışındaki Alevi dernekleri yurt içindekilerin yaptığından çok daha fazla Alevi din ibadetine önem vermektedir. Buna karşın genel siyasal hava sosyal demokrat ve sol politikalar içinde yer almak yönündedir.
Yurt dışında Alevi örgütlenmesi, oradaki siyasal ve kültürel özgürlük nedeniyle Türkiye'den daha önce başlamıştır. Bu nedenle Avrupa'da genel bir birlik, zayıf bağlarla bile olsa sağlanabilmiştir. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu, şu an Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, İngiltere, İsveç, Danimarka gibi ülkelerdeki Alevi derneklerinin büyük bölümünü çatısı altına almıştır.
Günümüzde tartışılan konulardan birisi de Alevi ile Sünni'nin evlenip evlenemeyeceğidir.
Bu konudaki olumsuz önyargı, diğerleri gibi geçmişte oluşmuştur. Osmanlı Devleti'nin iki halk kesimini birbirine düşürmek için devlet kanalıyla uydurduğu yalan, Türk toplumunun sosyal hayatına büyük darbe vurmuştur. Devletin oyununa gelen Sünniler Alevileri dinsiz, ahlaksız görmeye başladılar ve onlardan uzaklaştılar. Aleviler de onlara Yezit dedi ve horladı. Böylece kız alıp verme bitti. Aleviler, kızlarını Sünnilere verirlerse Alevi olduklarının anlaşılacağını biliyorlardı. Bu yüzden Alevi-Sünni evliliğini de mezhebe aykırı gibi görmeye başladılar. Evliliği engelleyen siyasal nedenler böylece dinselleşti.
Cumhuriyet kurulup eğitim yaygınlaştıktan sonra Aleviler, Sünnilerden kız almaya başladılar. Bu konuda Alevi kesimin duyduğu hiçbir rahatsızlık yoktur.
Gel gör ki Aleviler, Sünni aileye kız vermek niyetinde değiller. Bu tür evlilikler az ve ailelerin isteği dışında olan evlilikler.
Günümüzde bu evliliklerin yaygınlaşmasının önünde bazı engeller var:
Birincisi, Sünni kesimde, Aleviler için varolan olumsuz önyargı. Bir Alevi kızının Alevileri dinsiz, ahlaksız, pis sayan Sünni aileye gelin gitmesi, orada zamanla ciddi bir sorun yaşanacağını gösterir.
İkincisi, kız alacak ailenin düşünce ve demokrasi anlayışı... Alevi kızları, nisbeten daha özgür bir ortamda yetişmektedir. Bu kızların gittikleri evlerde baskı altına alınması da ortaya problemler çıkartır. Alevi kızı alacak ailenin, öncelikle Alevi gerçeğini kabul etmesi ve önyargılarından kurtulması gerekiyor. Kısacası, sosyal ve kültürel ortam uygun olursa bu tür evliliklerde bir kusur yoktur.
Anlaşılacağı gibi, günümüzde Alevi-Sünni evliliğinin önündeki sorun dinsel değildir, psikolojik, sosyolojik ve demokratik bir sorundur. Bu sorun da toplumun eğitilmesi ve demokratik eğitimin yaygınlaştırılması ile aşılabilir.
Cumhuriyeti Selamlama
Aleviler, Cumhuriyeti coşkuyla selamladılar. Çünkü, cumhuriyetle birlikte Osmanlı'nın Alevilere yönelik açık zulüm-kırım politikası sona ermişti. Bu sonucu yaratan Mustafa Kemal, Aleviler arasında neredeyse Mehdi-yi Sahibzaman olarak görüldü. Dinin toplumu tek yönlü şekillendirmesinin önüne geçilmesini de Aleviler saygıyla karşıladılar.
Cumhuriyet yönetimi, toplumu genel anlamda modernleştirecek uygulamaları yürürlüğe korken dergah, tekke ve zaviyeleri de kapattı. 1925 yılındaki bu yasaklama ile şeyhlik, dedelik, babalık, dervişlik, seyyitlik kaldırıldı. Böylece, Aleviler’in ve Bektaşilerin geleneksel eğitim kuruluşlarının kapısına kilit vurulmuş oldu. Halbuki sivil kuruluş olan Alevi-Bektaşi dergah ve tekkeleri, dönemlerinin sosyaloji-teoloji üniversiteleri gibiydiler.
Alevilerin cumhuriyetle birlikte nefes almaları sağlanmıştı ama toplumun laikleştirilmesi uğruna Alevi ibadetleri de sıkı takibe alınmıştı. Aleviler, cumhuriyet döneminde de aynen Osmanlı döneminde olduğu gibi 1990'lara kadar cemlerini gizli yapıyorlardı. Cemevlerinin bulunduğu bölgelere gözcüler (çavuşlar) dikiyorlar ve bir baskından korunmaya uğraşıyorlardı.
Gözcü dikmek de Osmanlı devletinin baskısından kaynaklanmış ve zamanla bir cem kuralı haline gelmiştir. Bu kural ile bir kişinin Alevi olabilmesi için ana-babasının da Alevi olması kuralı aynı süreç içinde oluşmuştur.
Tekke ve dergahların kapatılması, Alevi cemlerinin jandarma takibine alınması, –Saz çalmak bile yasaktı. Ali Ekber Çiçek, bağlamasını, 1950'lerde bir köyden bir köye döşeklerin arasına saklayarak kağnıyla götürdüğünü anlatmıştır.– dedelerin görevlerini yapamaz hale getirilmesi, geleneksel Aleviliğin çökmesine yol açtı.
Ekonomik Farklılaşma
Geleneksel Aleviliğin çökmesine yol açan en önemli etkenlerden birisi de kırlarda artan nüfus sonucu şehirlere akındır. Kentlerdeki sanayileşmeyle birlikte kır yoksulu Aleviler büyük şehirlere aktılar. Köyler boşaldı ve bu süreç hâlâ sürüyor. Bu arada şehirlerin çevresinde Alevi gettoları oluştu. 1950'lerde hızlanan şehirlere göç olayı, köy Aleviliğini aşındırırken “Şehir Aleviliği” dediğimiz bir yeni durum yarattı.
Şehirdeki Aleviler zaman içinde ekonomik yönden farklılaştılar. Alevi kesim içinden ticarete atılıp iyi para kazanan ve işi sanayiciliğe ulaştıran insanlar çıktılar. Bugün şehirlere baktığımızda Aleviler üç ana grupta ayrışmış görüyoruz:
1- Sanayici ve tüccar kesimi
2- Esnaf kesimi
3- İşçi-memur kesimi
Sanayici, tüccar ve esnaf kesimi, şehirlere entegrasyondan yana tavır takınıyor. Bunların Sünnilerle uzlaşma arayan çabaları dikkat çekiyor. Ve bu kesim, İslam dininin temel ilkelerine vurgu yaparken pratike önem vermemek gerektiğini dolaylı olarak ifade ediyor. Bu yaklaşımın altında ticari kaygılar olduğu açıkça görülüyor.
İşçi, memur gibi dar gelirli gruptan Aleviler ise gelenekselliğe daha fazla vurgu yapıyor. Bunlar, Aleviliğin ayrı bir inanç anlayışı olarak yeniden yapılanmasını istiyorlar. Bunlar kendilerini Müslüman görüyorlar. Öte yandan bu gruptan Sünni kesime yönelik dinsel eleştiriler geliyor. Sünnilik eleştirilirken genelde İslam'a yönelik eleştiriler de ortaya çıkabiliyor.
Alevilik adına yapılan çalışmalara, Alevilerin ekonomik farklılaşması, zaman zaman ciddi engeller oluşturuyor. Alevi parçalanmışlığı bu yüzden aşılamıyor...
Siyasal Farklılaşma
“Yol bir, sürek bin bir” –Alevi deyimi–
Şehirlerde yoğunlaşan Aleviler, kentlerdeki siyasal parçalanmışlıktan etkilendiler. Geçmişte, Ocaklara ayrılmak yüzünden fiili bir bölünmüşlük yaşayan Aleviler, modern dönemde bu parçalanmışlığı gelenek baskısı kalkınca şiddetle canlandırdılar. Bugünkü ayrışmada “Yol bir, sürek binbir” anlayışının izlerini görmek de mümkündür.
Solla Yolculuk
Aleviler, tek parti döneminde umduklarını bulamayınca 1950'lerde DP'ye yüklendiler ama bu partinin Sünniliğe sıkı vurgu yapması üzerine CHP'ye ve 1960'lardan itibaren de sola yöneldiler. Sol, Türkiye'de halkla ilişki kurmada Alevi edebiyatını ve yaşayan halk ozanlarını kullandı. Alevilerin geleneksel muhalefet tavırları ve tepkicilikleri, solun hedefi ile uyuşum içinde görünüyordu. Bu yüzden, dinsel yönü gizlenmiş, siyasal yönü öne çıkartılmış bir Alevilik anlayışı filizlenmeye başlandı. 1960'ların ortasından başlamak üzere Türkiye solu, Aleviliğin kavramlarını ve terimlerini, bir cemaate özgü olmaktan çıkartıp genelleştiriyor, ulusallaştırıyordu. Sınıflaşmanın anlatımına ve propagandasının yapılmasına buradan ciddi göndermeler yapılıyordu.
Devlet bu durum karşısında, geçmişte din sapkını saydığı Alevileri bundan sonra düzen sapkını olarak görmeye başladı ve Türkiye için tehlikeli üç K'dan biri ilan etti (Komünizm, Kürtçülük, Kızılbaşlık). Bu dışlama, Alevileri kullanmak isteyenleri haklı çıkardı ve modern dönemlerin muhalefetiyle Alevilik birleştirilmek istendi. İşçi sınıfı ile Alevilik bir görülmeye başlandı.
Öze Yolculuk
Buna tam ters yönde cevap geldi peşinden. Geleneksel Alevilikte dinsel ağırlık ortadayken Aleviliği, laikliği kullanarak ve sosyalizmi araç yaparak dinsizleştirmeye taban tepki gösterdi.
İşte 1980'lerin sonunda görülen Alevi kimliğine dönüşün altında gerçekte bu istismarın yarattığı bir ciddi tepki de bulunmaktadır.
Diğer etkilere gelince elbette küreselleşmenin ve iletişim ağının yaygınlaşmasının Alevileri öze döndürmede önemli etkisi oldu. İki kutuplu dünyanın tekilciliğe yönelmesi ve çatışma ortamanın zayıflaması da Alevilere küresel bakmanın zararsızlığını gösterdi. Sovyetlerin girdiği çözülüş süreci ile Alevilerin öze dönüş sürecinin çakışması anlamlıdır.
Öze dönüşte, Alevilerin şehirlerde yoğunlaşmaları ve cemaat olduklarının farkına varmaları da etkili oldu. Üstüne üstlük, 1980'lerde irticaya ödün verilmiş, Osmanlı dönemindeki sloganlar ortalığı kaplamıştı. Aleviler ister istemez kendi dinsel yapılarına dönerek bu gelişmelere karşı ortak cemaat tepkisini göstermek zaruretini duymuşlardı. Öte yandan şehirlerdeki Aleviler yavaş yavaş dinsiz bir yaşamın insanları mutsuz ettiğini görmüşlerdi. Toplumsal çarpıklığın günahı, onların çocuklarına ödettirilmişti çünkü. Artık Aleviler şehirlerdeki ekonomik değerlerden yararlanmak ve Sünniler kadar iyi yaşamak istiyorlardı. Bunu da kendilerine dönüşü ortaklaşa yaratarak başaracaklarına inanıyorlardı.
Bu oluşumu, 1989 yılında Türkiye'de aydınların, sanatçıların, bilim adamlarının imzaladığı Alevilik Bildirgesi dile getirdi. Almanya'daki Hamburg Alevi Derneği ile tarafımızdan ortaklaşa hazırlanan bu bildirgede, “Türkiye'de Alevi denilen milyonlarca insan yaşıyor.” denilerek, Alevi gerçeği ilk kez kamuoyuna bir bildirge ile açıklanıyordu. (İlgili bölümüne bakınız.)
Böylece, Alevi alt kimliği, Sünni üst kimliğine karşı artık “Ben de varım” diyordu.
Ama bu “Ben de varım”ın ispatı olan Alevi sivil örgütleri, siyasal parçalanmışlıktan beslenerek oluştular. Şimdi biraz daha belirgin olan bu oluşumlar beş grupta toplanabilir:
1- Aleviliğin dinsel yönünü dışlayıp onun siyasal yönünü öne çeken ve bir ideolojiye indirgeyen anlayış: Aleviliği, “Alevilik din dışıdır, Alevilik İslam Dışıdır, Alevilik ayrı bir dindir, Alevilik kültürdür, Alevilik yaşam biçimidir” türünden açıklamalarla dinin dışına taşıyan bu anlayış en somut olarak Pir Sultan Abdal Derneği'nde görülüyor. Burada, sosyalizmin yerine oturtmak için Aleviliği dinsizleştirmek gerektiğine inananlar, laikliği dinsizlik olarak görüp laiklik adına Aleviliğin dinsel özünü kabullenemeyenler, Sünniliğin tarihsel baskısına karşı tepkisini, Aleviliği İslam alanının dışına taşıyarak vurgulamak isteyenler bir araya gelmiştir. Aleviliğe, geniş kitlenin inanç alanı olarak değil de siyasal-sosyal eylem alanı olarak bakan bu anlayış, dar bir kadronun kontrolündedir. Kitlenin uğradığı haksızlıklara tepki göstererek sempati kazanmaya çalışan bu anlayış, İslam'a ve Aleviliğin bu boyutuna yaptığı saldırı yüzünden taban tarafından dışlanmaktadır.
2- Aleviliği sadece bir İslam mezhebi olarak görüp onun sosyoekonomik yönünü ve muhalif geçmişini dikkate almayan anlayış: Cem Vakfı gibi...
Bu anlayış, kentlerde Sünnilerle bir arada yaşamak isteyen Alevi üst tabakasının duygularına tercüman olmaktadır. Esnafın da ilgi odağıdır.
3- Aleviliği İslam için bir mezhep olarak görmekle birlikte onun tarihini, geçmişteki konumunu, siyasal-sosyal boyutunu da dikkate alan yaklaşım: Bu anlayış Alevi aydınlarının çoğunluğunun yaklaşımıdır. Giderek daha fazla taraftar bulmaktadır.
4- Alevilik ile İran Şiiliğini aynı sayan anlayış: Bunlar, Anadolu Alevileri arasında taban bulamayan Çorum, İstanbul, İzmir gibi kentlerde çok az yandaş sağlamış bir anlayışı temsil ederler.
5- Aleviliği Kürt uygarlığının ürünü göstermeye çabalayan Kürt elitlerinin oluşturduğu etnik kaygılardan doğan bir gruptur ki Türkiye'de tabanı yoktur ve daha çok yurt dışında yaygındır.
Yurt Dışındaki Yapılanma
Bugün Avrupa'da üç buçuk milyon dolayında Türk nüfusu bulunmaktadır. Bunun en az bir milyonunun Alevi olduğu tahmin ediliyor. Avrupadaki Aleviler genelde Aleviliği bir İslam mezhebi olarak görüp onun tarihten gelen muhalif yönüne vurgu yapmak eğilimindedirler. Yurt dışındaki Alevi dernekleri yurt içindekilerin yaptığından çok daha fazla Alevi din ibadetine önem vermektedir. Buna karşın genel siyasal hava sosyal demokrat ve sol politikalar içinde yer almak yönündedir.
Yurt dışında Alevi örgütlenmesi, oradaki siyasal ve kültürel özgürlük nedeniyle Türkiye'den daha önce başlamıştır. Bu nedenle Avrupa'da genel bir birlik, zayıf bağlarla bile olsa sağlanabilmiştir. Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu, şu an Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, İngiltere, İsveç, Danimarka gibi ülkelerdeki Alevi derneklerinin büyük bölümünü çatısı altına almıştır.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz