Islamiyet hakkinda bilgi(1)
1 sayfadaki 1 sayfası
Islamiyet hakkinda bilgi(1)
İSLAMİYET
Tarih; insanlığın yaşayış, düşünüş, inanış, buluş ve oluş bakımından bir hâl tercümesidir.
Allah, Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerde; Hz.Muhammed'e ve bizlere, geçmiş Peygamberlerin, onların ümmetlerinin (toplumlarının) kıssalarında, bizler için öğüt ve ibret verici olaylar bulunduğunu bildirmekte ve bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Peygamberlere ait haberlerin hepsinden, gönlünü yatıştıracak olanları hikâye ediyoruz ve bu kıssalarda sana gerçek haberler, inananlara da öğüt ve ibret var." (Hûd 120. âyet)
Diğer bir âyette de şöyle buyurulmaktadır:
"Düşünceye, tedbîre sâhib olan akıl, duyup anlayacak kulak elde etmek için hiç mi yer yüzünde gezip dolaşmazlar? Gerçekten de gözler kör olmaz amma gönüllerdeki can gözleri körleşir." (Hac 46. âyet)
Bu âyet-i kerîmede de Allah, bizlerin gezip dolaştıkça, önceki milletlerin, toplumların eserlerini gördükçe, hâllerini anladıkça; anlayışa, görgüye, duyguya sâhib olacağımızı beyân buyurmaktadır.
Bugün geçmişteki olayları anlatan bir kitabı okumak, mânevî bir geziş ve görüştür. Bu kitapların içinde; Hz.Muhammed'in, "Ehl-i Beyt'in", Oniki İmâm'ın ve Hz.Pir Hünkâr Hacı Bektaş Velî'nin hayatlarını, hayatlarındaki olayları, düşünce ve fikirlerini gerçek olarak anlatan bildiren bir kitap ise; "Ben bu Peygamberin ümmeti miyim?" diye bizleri düşünceye sevkettirmesi gereken bir kitaptır.
Böyle bir kitapta ilk kaynak, elbette ki Kur'ân-ı Kerîm'dir. Kur'ân-ı Kerîm; Hz.Muhammed'in ahlâkını, zamanındaki yaşanılan olayları ve ondan sonra yaşanılan olayları gerçek olarak bizlere bildirmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm'den sonra insanlara yol gösterecek, irşâd edecek diğer kaynaklar ise; Hz.Peygamberimizin hayatı, yaşadığı olaylar ve bizlere buyurmuş oldukları sözleri ile gerçek hadîs-i şerifleridir. Bundan sonra da Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerin tefsîri, Kur'ân-ı Kerîm'deki "Ehl-i Beyt" ile ilgili âyetler, "Ehl-i Beyt'in" ve Oniki İmâm'ın hayatları, yaşadıkları olaylar ve yazmış oldukları eserleri, hutbeleri, sözleri bizlere dâimâ ışık tutacak, aydınlatacak öz kaynaklardır.
Hz.İmâm Ali, Kur'ân-ı Kerîm'in tefsîri (yorumu) hakkında şöyle buyurmuşlardır:
"Sorun bana beni yitirmeden; çünkü andolsun Allah'a, Kur'ân'da hiçbir âyet yoktur ki niçin ve kimin hakkında indi, nerde indi, düzlükte mi, dağlıkta mı, hepsini de en iyi bilenim ben. Gerçekten de Rabbim bana, anlayan bir akıl, söyleyen bir dil ihsân etmiştir."
Elbette ki; Kur'ân-ı Kerîm'e ve aklı selime uymayan, Hz.Peygamberimizin nezâhetine (inceliğine) yakışmayan sözleri de hadîs diye kabul edemeyiz.
Tarihlerin yazdığına göre Emeviler, Hz.İmâm Hüseyin'i şehit ettikten sonra 80 yıl iktidarda kalmışlardır. Emeviler bu 80 yıllık iktidarları süresince; "Ehl- Beyt'e" ve "Ehl-i Beyt'in" yolundan gidenlere, onları sevenlere çok zulümler, haksızlıklar yapmışlar ve bir çoğunu da şehit ettirmişlerdir. Emevi halifelerinin bir çoğu; fâsık, fâcir, münâfık ve İslâmiyet'e hiç de inanmayan, ahlâkları hiç uymayan, halifeden daha ziyade, rezilce bir saltanat süren zorba kişilerdi.
Emevi halifeleri kendi zamanlarında yapmış oldukları zulümleri ve haksız işlerini haklı gösterebilmek için akla, mantığa uymayan düzmece hadîsler uydurmuşlar ve birçok da sayısız kitaplar, eserler yayınlamışlardır. İslâm tarihine hiç uymayan yalanlar, daha ziyade Emeviler zamanında, bir kısmı da Abbâsîler zamanında kitaplara geçmiştir. Bu hadîslerden ve bu kitaplardan bir kısmı hâlâ zamanımıza kadar süre gelmiş ve öylece devam etmektedir.
Emevilerden sonra iktidara gelen Abbâsîler, Emevilerden "Ehl-i Beyt'e" yaptıkları zulümlerinin intikamlarını almışlar; fakat Abbâsîler'de daha sonradan "Ehl-i Beyt'e" ezalar, cefalar etmişler ve Oniki İmâm'dan bazılarını şehit ettirmişlerdir.
İslâm Dîni'nin temeli akıldır, muhakemedir. İnsan için gerçek nimet; "Kendini anlamak, dünyaya neden geldiğini araştırmak, ne için yaşadığını bilmek, gerçekleri öğrenmeye çalışmak, şeref ve namusunu muhafaza etmek, gaflet gözünü açarak dalâletlerden kurtulmak değil midir?" Elbette ki amacımız bu olmalıdır.
Gerçeği arayan ve okumayı seven gençler ile her yaştaki insanlar okudukça ve okuduklarını hayata geçirip tatbik ettikçe; daha olgun bir seviyeye gelirler ve uygun olan kitapları okuyarak bu kitaplardan hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ölçebilecek bir seviyeye yükselirler. Bu bakımdan her aydın Müslümanın da İslâm tarihini okuması ve dînini bilmesi kadar tabii bir şey olamaz. Bu konuda Hz.Peygamberimiz bir hadîslerinde şöyle buyurmuktadırlar:
"Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol. Sakın dördüncü olma."
Çevremize ve etrafımıza baktığımız zaman genellikle görüyoruz ki; bugünün insanları -gençleri-, nesilleri gerçek İslâmi bilgiden yoksun ve habersizdirler. Bunun tek ve en önemli nedeni ise din ile gereği kadar ilgilenmeyişimiz ve bu konuya da gereken önemi vermeyişimizdir. Din konusuna gereken önemi vermeyince de; "Bu konu ile ilgili ne bir kitap okuyoruz, ne bir karşılaştırmalı kitap ve dergi araştırması yapıyoruz, ne bir din konusunda yapılan konferanslara gidiyoruz ve ne de basında, televizyon kanallarında dîni konularda zaman zaman yapılan açık oturumları, sohbetleri, tartışmaları farklı görüş ve yorumları izliyoruz." Hâl böyle olunca da; ne İslâm tarihimizi, ne dînimizi ve ne de Allah'ın biz kullardan neler istediğini, yaratılışımızın sebebini elbette ki bilemiyoruz.
İslâmiyet'i ve dînimizi gerçekten öğrenmek istiyorsak; tarih sayfalarında yazılı olan zulümleri, haksızlıkları, kavga ve mücadeleleri, bunların nedenlerini okuyup ibret almamız gerekir. Kendi düşüncelerimize aykırı fikirleri okuyup araştırmadan ve tarafsızca incelemeden, o konu hakkında hüküm vermemeliyiz. Bu bakımdan Hak ile bâtılı, doğru ile eğriyi, mert ile nâmerdi ayırt edebilmemiz açısından; hem kendimiz için, hem çevremiz için, hem de yetiştireceğimiz ve eğiteceğimiz evlâtlarımız için okumalıyız, araştırmalıyız ve incelemeliyiz.
Bu konuda İstiklâl Marşı yazarımız Mehmet Âkif Ersoy'un bir sözünü sizlere aktarmak istiyoruz:
"Tarihi anlatırlar, ibret alınsın tarih tekerrür etmesin diye,
İbret alınsaydı, hiç tarih tekerrür eder miydi?"
Vicdanı ve irfânı hür olan kimseler, geçmişte yaşanılan olaylardan ibret ve ders alarak gerçekleri bulurlar. Çünkü bu konularda gerçekleri anlatan yazılı kaynaklarımız pek çoktur. Önemli olan bu okuyacağımız kaynakları iyi seçebilmektir.
Allah, insanlara doğru yolu göstermek ve onları hidâyete erdirmek için; toplumlara önce Peygamberler göndermiş, Peygamberlik dönemi tamamlandıktan sonra da, Evliyalar ve Velîler göndererek, toplumları irşâd etmek için onları vazifeli kılmıştır. Bu konuda, Allah tarafından kullarını irşâd etmesi için vazifeli gönderilen Evliyalarından, Hünkâr Hacı Bektaş Velî'nin bir sözünü size aktarmak istiyoruz:
Tarih; insanlığın yaşayış, düşünüş, inanış, buluş ve oluş bakımından bir hâl tercümesidir.
Allah, Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerde; Hz.Muhammed'e ve bizlere, geçmiş Peygamberlerin, onların ümmetlerinin (toplumlarının) kıssalarında, bizler için öğüt ve ibret verici olaylar bulunduğunu bildirmekte ve bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Peygamberlere ait haberlerin hepsinden, gönlünü yatıştıracak olanları hikâye ediyoruz ve bu kıssalarda sana gerçek haberler, inananlara da öğüt ve ibret var." (Hûd 120. âyet)
Diğer bir âyette de şöyle buyurulmaktadır:
"Düşünceye, tedbîre sâhib olan akıl, duyup anlayacak kulak elde etmek için hiç mi yer yüzünde gezip dolaşmazlar? Gerçekten de gözler kör olmaz amma gönüllerdeki can gözleri körleşir." (Hac 46. âyet)
Bu âyet-i kerîmede de Allah, bizlerin gezip dolaştıkça, önceki milletlerin, toplumların eserlerini gördükçe, hâllerini anladıkça; anlayışa, görgüye, duyguya sâhib olacağımızı beyân buyurmaktadır.
Bugün geçmişteki olayları anlatan bir kitabı okumak, mânevî bir geziş ve görüştür. Bu kitapların içinde; Hz.Muhammed'in, "Ehl-i Beyt'in", Oniki İmâm'ın ve Hz.Pir Hünkâr Hacı Bektaş Velî'nin hayatlarını, hayatlarındaki olayları, düşünce ve fikirlerini gerçek olarak anlatan bildiren bir kitap ise; "Ben bu Peygamberin ümmeti miyim?" diye bizleri düşünceye sevkettirmesi gereken bir kitaptır.
Böyle bir kitapta ilk kaynak, elbette ki Kur'ân-ı Kerîm'dir. Kur'ân-ı Kerîm; Hz.Muhammed'in ahlâkını, zamanındaki yaşanılan olayları ve ondan sonra yaşanılan olayları gerçek olarak bizlere bildirmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm'den sonra insanlara yol gösterecek, irşâd edecek diğer kaynaklar ise; Hz.Peygamberimizin hayatı, yaşadığı olaylar ve bizlere buyurmuş oldukları sözleri ile gerçek hadîs-i şerifleridir. Bundan sonra da Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerin tefsîri, Kur'ân-ı Kerîm'deki "Ehl-i Beyt" ile ilgili âyetler, "Ehl-i Beyt'in" ve Oniki İmâm'ın hayatları, yaşadıkları olaylar ve yazmış oldukları eserleri, hutbeleri, sözleri bizlere dâimâ ışık tutacak, aydınlatacak öz kaynaklardır.
Hz.İmâm Ali, Kur'ân-ı Kerîm'in tefsîri (yorumu) hakkında şöyle buyurmuşlardır:
"Sorun bana beni yitirmeden; çünkü andolsun Allah'a, Kur'ân'da hiçbir âyet yoktur ki niçin ve kimin hakkında indi, nerde indi, düzlükte mi, dağlıkta mı, hepsini de en iyi bilenim ben. Gerçekten de Rabbim bana, anlayan bir akıl, söyleyen bir dil ihsân etmiştir."
Elbette ki; Kur'ân-ı Kerîm'e ve aklı selime uymayan, Hz.Peygamberimizin nezâhetine (inceliğine) yakışmayan sözleri de hadîs diye kabul edemeyiz.
Tarihlerin yazdığına göre Emeviler, Hz.İmâm Hüseyin'i şehit ettikten sonra 80 yıl iktidarda kalmışlardır. Emeviler bu 80 yıllık iktidarları süresince; "Ehl- Beyt'e" ve "Ehl-i Beyt'in" yolundan gidenlere, onları sevenlere çok zulümler, haksızlıklar yapmışlar ve bir çoğunu da şehit ettirmişlerdir. Emevi halifelerinin bir çoğu; fâsık, fâcir, münâfık ve İslâmiyet'e hiç de inanmayan, ahlâkları hiç uymayan, halifeden daha ziyade, rezilce bir saltanat süren zorba kişilerdi.
Emevi halifeleri kendi zamanlarında yapmış oldukları zulümleri ve haksız işlerini haklı gösterebilmek için akla, mantığa uymayan düzmece hadîsler uydurmuşlar ve birçok da sayısız kitaplar, eserler yayınlamışlardır. İslâm tarihine hiç uymayan yalanlar, daha ziyade Emeviler zamanında, bir kısmı da Abbâsîler zamanında kitaplara geçmiştir. Bu hadîslerden ve bu kitaplardan bir kısmı hâlâ zamanımıza kadar süre gelmiş ve öylece devam etmektedir.
Emevilerden sonra iktidara gelen Abbâsîler, Emevilerden "Ehl-i Beyt'e" yaptıkları zulümlerinin intikamlarını almışlar; fakat Abbâsîler'de daha sonradan "Ehl-i Beyt'e" ezalar, cefalar etmişler ve Oniki İmâm'dan bazılarını şehit ettirmişlerdir.
İslâm Dîni'nin temeli akıldır, muhakemedir. İnsan için gerçek nimet; "Kendini anlamak, dünyaya neden geldiğini araştırmak, ne için yaşadığını bilmek, gerçekleri öğrenmeye çalışmak, şeref ve namusunu muhafaza etmek, gaflet gözünü açarak dalâletlerden kurtulmak değil midir?" Elbette ki amacımız bu olmalıdır.
Gerçeği arayan ve okumayı seven gençler ile her yaştaki insanlar okudukça ve okuduklarını hayata geçirip tatbik ettikçe; daha olgun bir seviyeye gelirler ve uygun olan kitapları okuyarak bu kitaplardan hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ölçebilecek bir seviyeye yükselirler. Bu bakımdan her aydın Müslümanın da İslâm tarihini okuması ve dînini bilmesi kadar tabii bir şey olamaz. Bu konuda Hz.Peygamberimiz bir hadîslerinde şöyle buyurmuktadırlar:
"Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol. Sakın dördüncü olma."
Çevremize ve etrafımıza baktığımız zaman genellikle görüyoruz ki; bugünün insanları -gençleri-, nesilleri gerçek İslâmi bilgiden yoksun ve habersizdirler. Bunun tek ve en önemli nedeni ise din ile gereği kadar ilgilenmeyişimiz ve bu konuya da gereken önemi vermeyişimizdir. Din konusuna gereken önemi vermeyince de; "Bu konu ile ilgili ne bir kitap okuyoruz, ne bir karşılaştırmalı kitap ve dergi araştırması yapıyoruz, ne bir din konusunda yapılan konferanslara gidiyoruz ve ne de basında, televizyon kanallarında dîni konularda zaman zaman yapılan açık oturumları, sohbetleri, tartışmaları farklı görüş ve yorumları izliyoruz." Hâl böyle olunca da; ne İslâm tarihimizi, ne dînimizi ve ne de Allah'ın biz kullardan neler istediğini, yaratılışımızın sebebini elbette ki bilemiyoruz.
İslâmiyet'i ve dînimizi gerçekten öğrenmek istiyorsak; tarih sayfalarında yazılı olan zulümleri, haksızlıkları, kavga ve mücadeleleri, bunların nedenlerini okuyup ibret almamız gerekir. Kendi düşüncelerimize aykırı fikirleri okuyup araştırmadan ve tarafsızca incelemeden, o konu hakkında hüküm vermemeliyiz. Bu bakımdan Hak ile bâtılı, doğru ile eğriyi, mert ile nâmerdi ayırt edebilmemiz açısından; hem kendimiz için, hem çevremiz için, hem de yetiştireceğimiz ve eğiteceğimiz evlâtlarımız için okumalıyız, araştırmalıyız ve incelemeliyiz.
Bu konuda İstiklâl Marşı yazarımız Mehmet Âkif Ersoy'un bir sözünü sizlere aktarmak istiyoruz:
"Tarihi anlatırlar, ibret alınsın tarih tekerrür etmesin diye,
İbret alınsaydı, hiç tarih tekerrür eder miydi?"
Vicdanı ve irfânı hür olan kimseler, geçmişte yaşanılan olaylardan ibret ve ders alarak gerçekleri bulurlar. Çünkü bu konularda gerçekleri anlatan yazılı kaynaklarımız pek çoktur. Önemli olan bu okuyacağımız kaynakları iyi seçebilmektir.
Allah, insanlara doğru yolu göstermek ve onları hidâyete erdirmek için; toplumlara önce Peygamberler göndermiş, Peygamberlik dönemi tamamlandıktan sonra da, Evliyalar ve Velîler göndererek, toplumları irşâd etmek için onları vazifeli kılmıştır. Bu konuda, Allah tarafından kullarını irşâd etmesi için vazifeli gönderilen Evliyalarından, Hünkâr Hacı Bektaş Velî'nin bir sözünü size aktarmak istiyoruz:
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz