Islamiyet hakkinda bilgi(2)
1 sayfadaki 1 sayfası
Islamiyet hakkinda bilgi(2)
"Nebîler ve Velîler Allah'ın insanlara hediyesidir."
Yine bu konuda, Kaygusuz Abdal Erenlerden de birkaç beyiti bilgilerinize sunmak istiyoruz:
-1-
Evliyâdan gelen kelâm,
Okunan Kur'ân değil mi?
Gerçek Velî'nin sözleri,
Sûre-i Rahmân değil mi?
Hak haberin dinleyene,
Candan kabul eyleyene.
Hak'kı bilip anlayana,
Sözümüz bürhân değil mi?
Ey KAYGUSUZ hâlin n'ola,
Gitmez isen doğru yola,
Hak kerem etse bir kula,
Hakikat ayan değil mi? -2-
Evliyâya eğri bakma,
Kevn-ü mekân elindedir.
Mülke hüküm süren oldur,
İki cihân elindedir.
Hak ânı bunda gönderdi,
Kullarını irşâd için.
Kime diler îman verir,
Kahr-u ihsân elindedir.
KAYGUSUZ ABDAL bu ilmi,
Okudum, anladım, bildim.
Bütün âlemlerin hükmü,
Kâmil insan elindedir.
Evliyâların bu sözlerini okuduktan sonra Allah'a yakın olmak ve hidâyete ermek istiyorsak, amacımız; Nebîlerin, Evliyâların bu sözlerinden faydalanmak ve bu sözlerdeki derin manâları anlamaya gayret etmek olmalıdır. Ancak bu sözleri nefsimizde tatbik edersek, Allah'ın bizden istediği güzel ahlâklı bir insan olabiliriz.
Binlerce yıldan beri; gerçekler karşısında, riyâ; sadakat karşısında, aldâtma ve hile; açıklık karşısında, yalan-dolan; insaf karşısında, garezkârlık çarpışıyor. Mert, nâmert ile; şahsi çıkarını düşünmeyenler, egoistler ile; civanmertler, kalleş ve kaypaklarla; merhametliler, zalimlerle binlerce yıldan beri uğraşıyorlar. Bunların da elbette bir çok nedenleri vardır. Hak yoluna giden ile, bâtıl yoluna giden bir olur mu? Mert ile nâmert bir olur mu?
Nedenlerini düşünecek olursak; İnsanlar kendi amellerinden, ahlâklarından dolayı Hak yoluna veya bâtıl yoluna giderler. Allah'a ve Peygamberine inanan, dîninin gereklerini gerçekten yapan bir kişi; Hiçbir zaman Hak yolundan ayrılmaz ve bâtıl yoluna gitmez. Allah'a ve Peygamberine inanmayan, din ile hiç ilgilenmeyen ve güzel ahlâklı insan olmak için gayret etmeyen bir kişi de; Elbette bâtıl yolundan ayrılmaz ve Hak yoluna gelemez.
Bu konuda Kur'ân-ı Kerîm'in bir âyetinde yüce Allah, Hz.Peygamber'e şöyle buyurmaktadır: "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davette bulun, onlarla güzel bir sûrette karşılıklı konuş. Çünkü Rabbin yoldan sapanları bilir. Doğru yolda olanları da bilir." (Nahl 125. âyet)
Bir memleketin, bir devletin bekâsı, varlığı adâletle ayakta durur. Adâletsiz bir devlet; İlelebet yaşayamaz, huzûr bulamaz, mamûr olamaz, müyesser olamaz, payidar kalamaz ve refâh da bulamaz. Zalim bir padişah veya zalim bir idare, şevket sahibi olamaz.
Bir ülkede gerçek adâlet; ancak o ülkedeki fertlerin, toplumların gerçek bir din anlayışı ile sağlanır. Gerçek bir din anlayışı demek; dînin yüzeysel dışı ile değil, dînin özü ile içiyle ilgilenmek demektir. Bu anlayışa da ancak; Kur'ân-ı Kerîm'in, gerçek hadîs-i şeriflerin,"Ehl-i Beyt" ve Oniki İmâmların sözlerini, nefsimizde tatbik ederek ulaşılır.
Bu konuda Hz.Peygamberimiz son vedâ haccı dönüşünde Gadîru-Humm'da yüz yirmi bin kişinin huzûrunda şu hadîsi buyurmuşlardır:
"Ben sizin aranızda iki paha biçilmez şey bırakıyorum. İkisi de birbirinden büyüktür. Bunlardan birisi Allah'ın kelâmı "Kur'ân-ı Kerîm" diğeri ise "Ehl-i Beyt'im"dir. Bu ikisi Kevser havuzunun kıyısında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz; bunu Rabbim'den ben diledim. Bu ikisine yapışır, sarılırsanız benden sonra ebedî olarak sapmazsınız, yol yitirmezsiniz."
Din, tarihin her döneminde kişilerin ve toplumların ilgilendiği, vazgeçemediği tek kurumdur. Tarihte din gerçeğinden etkilenmeyen, dine ilgisiz kalan bir toplum yoktur. Bu gerçek, insanlık var olduğu müddetçe de devam edecektir. Din, bugün hâlâ çok büyük toplumları etkileme özelliğine sahiptir. Din istismarı yoluyla ülkenin başına büyük gaileler açılabileceği gibi dînimizin engin hoşgörüsü ve birleştiriciliğinde de insanlarımızı kaynaştırmak ve toplumumuza dinamizm kazandırmak mümkündür.
Günümüzde insanların, din hakkında az bilgileri olduğu halde, en çok konuştukları konu yine şüphesiz dindir. Çünkü din hepimize lâzımdır, hepimizin dine ihtiyacı vardır. Dinsiz toplumlar huzur içinde yaşayamazlar.
Dinin amacı; İnsanları iyiye, güzele, hayra sevk ederek onları hem dünyada, hem de âhirette mutlu kılmaktır.
Din; Kişileri başka insanlara karşı kin ve nefrete, intikam ve kan dökmeye sevk etmez ve sevketmemelidir.
Din; İnsanı, hayatın esasını, kökünü anlamaya ve geleceği gibi var oluşun en temel sorunları üzerinde düşünmeye çağırır. İnsanları, yaratılıştaki sebep ve amaçtan haberdar eder.
Yaratılıştaki amaç konusunda ise yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: "(56) Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler (ibadet etsinler) diye yarattım. (57) Onlardan ne bir rızık istiyorum ve ne beni doyurmalarını istiyorum." (Zâriyat 56-57. âyetler)
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
İnsanoğlu, bugünkü yaşadığımız asırda, günden güne bilim ve teknik alanında çok çalışmalar yaparak, büyük ilerlemeler kaydetmiş ve maddeyi hâkimiyeti altına almaya başlamıştır. Elbette ki bu yapılan çalışmalarda; insanlığın hizmetine, hayrına sunulan güzel çalışmalar olduğu gibi, insanlığın zararına ve insanlığı yok edecek zararlı çalışmalar da vardır.
Fakat maddenin yanında insanın bir de rûh ve mâneviyât âlemi vardır ki; insanlar o konularda gereği kadar çalışmamış ve bu konulara gereken önemi vermemiştir. Bu bakımdan rûh ve mâneviyât hakkındaki bilgilerimiz pek ileri gidememiştir. İnsanoğlu, bilim ve teknikte çok ileri gitmesine karşı, insanlık vasıflarını lâyıkıyla kazanamamıştır. Çünkü rûh ve mâneviyât zayıf kalmıştır.
İnsanı insan yapan rûh ve mâneviyâttır. Tarihte yaşanılan olaylar araştırılacak olursa görülür ki; insanlar mâneviyâtlarına bağlı kaldıkları zaman medenî olmuşlar, mâneviyâtlarından uzak kaldıkları müddetçe de vahşileşmişlerdir. Halbuki insan, her şeyden evvel insan olma özelliğini kazanmalıdır. İnsanlara insanlığı öğretecek, insan terbiyesinde insan ahlâkının kemâl bulmasında güvenilecek yegane müracaat edilecek kaynak da din ve mâneviyâttır.
Bu açıdan bakacak olursak; İnsanın dînini ve mâneviyâtını hiç ihmal etmemesi lâzımdır diyoruz. Aksi halde; özü-sözü doğru, sözüne itimat edilir bir insan olamayız, hayatımızın manâ ve önemini hiç anlayamayız, memnun ve bahtiyar kişiler olamayız.[/
Yine bu konuda, Kaygusuz Abdal Erenlerden de birkaç beyiti bilgilerinize sunmak istiyoruz:
-1-
Evliyâdan gelen kelâm,
Okunan Kur'ân değil mi?
Gerçek Velî'nin sözleri,
Sûre-i Rahmân değil mi?
Hak haberin dinleyene,
Candan kabul eyleyene.
Hak'kı bilip anlayana,
Sözümüz bürhân değil mi?
Ey KAYGUSUZ hâlin n'ola,
Gitmez isen doğru yola,
Hak kerem etse bir kula,
Hakikat ayan değil mi? -2-
Evliyâya eğri bakma,
Kevn-ü mekân elindedir.
Mülke hüküm süren oldur,
İki cihân elindedir.
Hak ânı bunda gönderdi,
Kullarını irşâd için.
Kime diler îman verir,
Kahr-u ihsân elindedir.
KAYGUSUZ ABDAL bu ilmi,
Okudum, anladım, bildim.
Bütün âlemlerin hükmü,
Kâmil insan elindedir.
Evliyâların bu sözlerini okuduktan sonra Allah'a yakın olmak ve hidâyete ermek istiyorsak, amacımız; Nebîlerin, Evliyâların bu sözlerinden faydalanmak ve bu sözlerdeki derin manâları anlamaya gayret etmek olmalıdır. Ancak bu sözleri nefsimizde tatbik edersek, Allah'ın bizden istediği güzel ahlâklı bir insan olabiliriz.
Binlerce yıldan beri; gerçekler karşısında, riyâ; sadakat karşısında, aldâtma ve hile; açıklık karşısında, yalan-dolan; insaf karşısında, garezkârlık çarpışıyor. Mert, nâmert ile; şahsi çıkarını düşünmeyenler, egoistler ile; civanmertler, kalleş ve kaypaklarla; merhametliler, zalimlerle binlerce yıldan beri uğraşıyorlar. Bunların da elbette bir çok nedenleri vardır. Hak yoluna giden ile, bâtıl yoluna giden bir olur mu? Mert ile nâmert bir olur mu?
Nedenlerini düşünecek olursak; İnsanlar kendi amellerinden, ahlâklarından dolayı Hak yoluna veya bâtıl yoluna giderler. Allah'a ve Peygamberine inanan, dîninin gereklerini gerçekten yapan bir kişi; Hiçbir zaman Hak yolundan ayrılmaz ve bâtıl yoluna gitmez. Allah'a ve Peygamberine inanmayan, din ile hiç ilgilenmeyen ve güzel ahlâklı insan olmak için gayret etmeyen bir kişi de; Elbette bâtıl yolundan ayrılmaz ve Hak yoluna gelemez.
Bu konuda Kur'ân-ı Kerîm'in bir âyetinde yüce Allah, Hz.Peygamber'e şöyle buyurmaktadır: "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davette bulun, onlarla güzel bir sûrette karşılıklı konuş. Çünkü Rabbin yoldan sapanları bilir. Doğru yolda olanları da bilir." (Nahl 125. âyet)
Bir memleketin, bir devletin bekâsı, varlığı adâletle ayakta durur. Adâletsiz bir devlet; İlelebet yaşayamaz, huzûr bulamaz, mamûr olamaz, müyesser olamaz, payidar kalamaz ve refâh da bulamaz. Zalim bir padişah veya zalim bir idare, şevket sahibi olamaz.
Bir ülkede gerçek adâlet; ancak o ülkedeki fertlerin, toplumların gerçek bir din anlayışı ile sağlanır. Gerçek bir din anlayışı demek; dînin yüzeysel dışı ile değil, dînin özü ile içiyle ilgilenmek demektir. Bu anlayışa da ancak; Kur'ân-ı Kerîm'in, gerçek hadîs-i şeriflerin,"Ehl-i Beyt" ve Oniki İmâmların sözlerini, nefsimizde tatbik ederek ulaşılır.
Bu konuda Hz.Peygamberimiz son vedâ haccı dönüşünde Gadîru-Humm'da yüz yirmi bin kişinin huzûrunda şu hadîsi buyurmuşlardır:
"Ben sizin aranızda iki paha biçilmez şey bırakıyorum. İkisi de birbirinden büyüktür. Bunlardan birisi Allah'ın kelâmı "Kur'ân-ı Kerîm" diğeri ise "Ehl-i Beyt'im"dir. Bu ikisi Kevser havuzunun kıyısında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmaz; bunu Rabbim'den ben diledim. Bu ikisine yapışır, sarılırsanız benden sonra ebedî olarak sapmazsınız, yol yitirmezsiniz."
Din, tarihin her döneminde kişilerin ve toplumların ilgilendiği, vazgeçemediği tek kurumdur. Tarihte din gerçeğinden etkilenmeyen, dine ilgisiz kalan bir toplum yoktur. Bu gerçek, insanlık var olduğu müddetçe de devam edecektir. Din, bugün hâlâ çok büyük toplumları etkileme özelliğine sahiptir. Din istismarı yoluyla ülkenin başına büyük gaileler açılabileceği gibi dînimizin engin hoşgörüsü ve birleştiriciliğinde de insanlarımızı kaynaştırmak ve toplumumuza dinamizm kazandırmak mümkündür.
Günümüzde insanların, din hakkında az bilgileri olduğu halde, en çok konuştukları konu yine şüphesiz dindir. Çünkü din hepimize lâzımdır, hepimizin dine ihtiyacı vardır. Dinsiz toplumlar huzur içinde yaşayamazlar.
Dinin amacı; İnsanları iyiye, güzele, hayra sevk ederek onları hem dünyada, hem de âhirette mutlu kılmaktır.
Din; Kişileri başka insanlara karşı kin ve nefrete, intikam ve kan dökmeye sevk etmez ve sevketmemelidir.
Din; İnsanı, hayatın esasını, kökünü anlamaya ve geleceği gibi var oluşun en temel sorunları üzerinde düşünmeye çağırır. İnsanları, yaratılıştaki sebep ve amaçtan haberdar eder.
Yaratılıştaki amaç konusunda ise yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktadır: "(56) Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler (ibadet etsinler) diye yarattım. (57) Onlardan ne bir rızık istiyorum ve ne beni doyurmalarını istiyorum." (Zâriyat 56-57. âyetler)
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
İnsanoğlu, bugünkü yaşadığımız asırda, günden güne bilim ve teknik alanında çok çalışmalar yaparak, büyük ilerlemeler kaydetmiş ve maddeyi hâkimiyeti altına almaya başlamıştır. Elbette ki bu yapılan çalışmalarda; insanlığın hizmetine, hayrına sunulan güzel çalışmalar olduğu gibi, insanlığın zararına ve insanlığı yok edecek zararlı çalışmalar da vardır.
Fakat maddenin yanında insanın bir de rûh ve mâneviyât âlemi vardır ki; insanlar o konularda gereği kadar çalışmamış ve bu konulara gereken önemi vermemiştir. Bu bakımdan rûh ve mâneviyât hakkındaki bilgilerimiz pek ileri gidememiştir. İnsanoğlu, bilim ve teknikte çok ileri gitmesine karşı, insanlık vasıflarını lâyıkıyla kazanamamıştır. Çünkü rûh ve mâneviyât zayıf kalmıştır.
İnsanı insan yapan rûh ve mâneviyâttır. Tarihte yaşanılan olaylar araştırılacak olursa görülür ki; insanlar mâneviyâtlarına bağlı kaldıkları zaman medenî olmuşlar, mâneviyâtlarından uzak kaldıkları müddetçe de vahşileşmişlerdir. Halbuki insan, her şeyden evvel insan olma özelliğini kazanmalıdır. İnsanlara insanlığı öğretecek, insan terbiyesinde insan ahlâkının kemâl bulmasında güvenilecek yegane müracaat edilecek kaynak da din ve mâneviyâttır.
Bu açıdan bakacak olursak; İnsanın dînini ve mâneviyâtını hiç ihmal etmemesi lâzımdır diyoruz. Aksi halde; özü-sözü doğru, sözüne itimat edilir bir insan olamayız, hayatımızın manâ ve önemini hiç anlayamayız, memnun ve bahtiyar kişiler olamayız.[/
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz